Oyuncak meselesi*
Çocukluğunda oynadığı onca oyunu hatırlayan kaç kuşak kaldı acaba? Oyuncağın, oyun içine türlü nesnelere indirgendiği, soyutlandığı dönemlerde ortak hayatın şevkiyle...
Çocukluğunda oynadığı onca oyunu hatırlayan kaç kuşak kaldı acaba? Oyuncağın, oyun içine türlü nesnelere indirgendiği, soyutlandığı dönemlerde ortak hayatın şevkiyle çınlardı sokaklar. Sonuçta oyun kolektif bir olgudur çünkü oyuncak ise doğası gereği bireyseldir. Tamamen tabiattan koparılmış ve her bir parçası mesafe fikri getiren oyuncak hali vakti yerinde ailelerin harcıydı. Kız çocukları bez bebeklere ilgi duyarken erkek çocukların dünyası çemberden gazoz kapağına, tel arabadan hüppük denilen söğütten oyulma düdüğe kadar değişirdi ve sıradan şeylerdi benim çocukluğumda. Oyuncak bir araba gördüğümüzde elbette içimiz giderdi fakat yokluk herkese ait bir eşitlik getirdiği için orada kalır, daha ileriye gitmezdi. Fakat oyun sosyal hayatın kolayca nesilden nesile aktardığı bir yaşama şevki olarak arada dönerdi. Hacıbaba Fışfış, Met, Cirit, Köle, Ara Kesit, Kümbüklü Saklambaç, Birdirbir, Uzun Eşek, Güvercin Taklası, El El Üstünde Kimin Eli Var? Çızgılı, Bilye, Kazık ilk aklıma gelen oyunlar. Öyle ki her biri bedensel aktivite kadar ortak rekabet isteyen bu oyunlar, oyuncağı devre dışı bırakırdı. Oyuncak daha çok ev içi bir nesne gibi gelir bana hep. Çocuk sokaktan eve düştükçe...