Son akşam inerken…
Bu son akşam için değil fakat asıl burada yaşanan şu sayılı günler gelsin diye nice vakit geçmişti. Bir yıl, sayıyla üç yüz altmış beş gün, saat, dakika ve saniye cinsinden şunca...
Bu son akşam için değil fakat asıl burada yaşanan şu sayılı günler gelsin diye nice vakit geçmişti. Bir yıl, sayıyla üç yüz altmış beş gün, saat, dakika ve saniye cinsinden şunca sayı akıtılmıştı. Belki de hayatın nice ağır yüküne sırf bunun için katlanılmış, tahammülü zor onca yüz hareketi ve davranış sakince görmezden gelinmişti. Yaşam bir kerecikti. Tekrar ve kötülük ise ebediyen vardı. Buraya gelindiğinde âdeta kainat gömlek değiştiriyor; ekmeğin tadı, rüzgârın huyu başkalaşıyordu. Sabahlar yine sabahtı, gölgeler, yollar, kuş sesleri, insan şapkaları, çatılar, yolcu bekleme durakları şeklen aynıydı. Bunca benzerlik içinde, onu burada tutan ve bu akşamla birleşerek son gecenin içinde henüz çiğnenmemiş iri bir kokulu üzüm gibi varoluşun...