Taşra döngüsü...
Sabahın ilk saatlerinde güneş yalnızlığı parlatıyor. Kuşlar, tür tür otlar, vişne, dut, kiraz cinsinden meyveler ve tabiatın gönül bekçisi başıboş ağaçlar olmasa ıssızlık her...
Sabahın ilk saatlerinde güneş yalnızlığı parlatıyor. Kuşlar, tür tür otlar, vişne, dut, kiraz cinsinden meyveler ve tabiatın gönül bekçisi başıboş ağaçlar olmasa ıssızlık her yöne hakim olacak ve güneşe akın edip onu fethedecek. Bir an güneş ile kafamın yer değiştirdiğini hissediyorum. Başım yürüyen bir güneş halinde saçaklı halesiyle bir anlığına şen. Kendimi saklasam bir buğday başağını tercih ederdim fakat o da tohuma durup çoğalırdı. Hafızamın sadece gizli odaları değil mekan, böcek, taş, toprak, bitki isimleri anlık çağrışımlarla uyanmaya teşne bekliyorlar. Ne yöne dönsem çocukluğun azalan fakat hiç kurumayan cılız su şırıltıları.
Tabiata çıkmak şifadır her zaman fakat taşra şehirle yoğrulmadıysa ondan düşünceyi değil kırı anlar. Mevsimlerin gücü insan aklını zamanla kısırlaştırıp böylece tüketir. Kendine dönüp bakma bir ayna misali metafora dönme kültürü yoktur taşrada. Günübirlik olup biter her şey. Gün doğar güneş batar karanlık basar. Eğer onun elinden tutan birisi olmazsa düştüğü yerden kalkamaz. Ot sararır da kimse bunda bir yokluk sızısı duymaz.
Torosların hemen beline tutunmuş Hitit, Roma, Selçuklu ve Osmanlı çağlarını görmüş çocukluğumun geçtiği...