Ya da ağlamayan çocuğa meme vermemek…
Gözlerini kısıyor ve ağzında memnuniyet şapırtısıyla ‘Ağlamayan çocuğa meme verilmez, bilmiyor musun’ diyor. Bu bir soru değil aslında zihninin gerisinde verilmiş kesin bir kararın dışa...
Gözlerini kısıyor ve ağzında memnuniyet şapırtısıyla ‘Ağlamayan çocuğa meme verilmez, bilmiyor musun’ diyor. Bu bir soru değil aslında zihninin gerisinde verilmiş kesin bir kararın dışa vurulması. Ona bakacak olursak, eğer bir kişi hayatta hakkını aramaz, sesini çıkarmazsa -ki bu muhatabı karşısında ağlayarak olur- hak ettiği de verilmez . Sonra olduğu yerde geri yaslanıyor, iki kolunu gerinir gibi havaya kaldırıyor ‘Bebek meme için ağlamazsa hiç annesi ona süt verir mi?’diye soruyor kararlılıkla. ‘Böylesi bir yaklaşımın öncelikle bebekle değil yetişkinle ilgili olduğunu söylemeye gerek yok biliyorsun’ diyorum.
‘Benzer deyimler dilin ve o dili yoğurup yorumlayan toplumun tarihinden ayrı düşünülebilir mi? Hak da hukuk da, hakkını arayıp hakkı teslim etmek de yeni kavramlar değil. Hatta hiç kimse olmasa, insan yeryüzünde bir başına bile kalsa yine hak hukuk varlığını sürdürür. Hak istenci ilkin ferdidir ve bir başına atan kalpte başlar. Zaten kalple ilişkilenmeyen, dönüp dolaşıp orada anlamına kavuşmayan neyin kıymeti olabilir ki? Hakkını aramazsan, onun için ağlamazsan ona kavuşamazsın demekle haklı olduğunu düşünüyor musun gerçekten’ diye soruyorum.
‘Nasıl yani...