Yazı neyi tutar?
Yazı neyi tutar, yazı gerçekten neyi zapteder, dilimde dönüp duruyor bu soru. Sorular kitaplara, kitaplar düşüncelere, düşünceler hayata karışıyor. İyi ki yazı var, iyi ki yazılmış olanlar var diye de...
Yazı neyi tutar, yazı gerçekten neyi zapteder, dilimde dönüp duruyor bu soru. Sorular kitaplara, kitaplar düşüncelere, düşünceler hayata karışıyor. İyi ki yazı var, iyi ki yazılmış olanlar var diye de teselli buluyorum bir yandan. Çünkü, bugünün nice süreğini beklenmedik şekilde yine yazıda buluyorum.
Eskiden bir şehre girilirken heyecanlanılırdı. Merak ve hayretin birlikte dövdüğü bu duyguda bilinmez olanın çekimi de saklıydı. Çok eski zamanlar bir tarafa 1990’lı yıllar boyunca henüz tam ‘inşaat talanına’ uğramamış pek çok şehre ilk kez girmiştim böyle. Şimdilerde ise hangi şehre girsek boynumuzdan sürüklenen kurbanlık gibi geriliyoruz. ‘Nereye gitsek aynı yerdeyiz’ hissi yakamızı bırakmıyor. Geçen hafta Ali Ayçil ve Senail Özkan ile birlikte yol aldığımız Bursa yolunda zihnim okuduğum kitap sebebiyle dipten tırtıklanıp duruyordu. Fahrettin Altay’ın anılarına gömülmüştüm. Özellikle on bir gün misafir olarak kaldığı Çankaya Köşkü’ne dair yazdıkları çok yönden akan türlü sorular eşliğinde zihnimde sıçrayıp duruyordu.
Yolda, Ali Ayçil kendisinde yer eden ‘otel odası’ sevgisinden söz açmış ve birbirinden ilginç hatıralarla bu fikrini genişletmişti. Bir ‘Otel Kitabı’...