Allah’ın rızasına göre değişmek
Hangi darbenin veya muhtıranın sonrasındaydı hatırlamıyorum, onlu yaşlarımdaydım zaten, bir cuma öğle sonrasında babamı, omuzları çökmüş bir şekilde otururken...
Hangi darbenin veya muhtıranın sonrasındaydı hatırlamıyorum, onlu yaşlarımdaydım zaten, bir cuma öğle sonrasında babamı, omuzları çökmüş bir şekilde otururken gördüğümde.
Derme-çatma usulde yaptığı, henüz suyu ve elektriği olmayan evimizin kapısında oturuyordu babam. Bakışları elindeki beyaz takkesine takılı kalmış gibiydi. Okuldan dönüyorum. Çanta alacak paramız olmadığından annemin çadır bezi kadar siyah kumaştan yaptığı tek askılı çantamın ağırlığından kurtularak oturdum babamın dizlerinin dibine.
Çok uzak bir diyardan dönüyorumuş izlenimi veren bakışlarla, takkesinden bana yönelen gözlerine baktığımda, ağladığını farkettim. Daha sıkı yaslandım dizlerine. O benim tek limanımdı, Allah’ın yeryüzünde bana nasip kıldığı tek liman! O da bilirdi, daha o yaşlarda onu salt babam olmaktan öte anladığımı ve sevdiğimi.
Beni itidale davet eden gölgeli bir tebessümle söze girdi. Cuma namazı için merkeze inmiş. Namazdan sonra caminin yanıbaşındaki parkta yürürken durdurmuş jandarmalar. Onlardan biri, başında unuttuğu takkeyi göstererek, yanındakilerden babamı kelepçelemelerini istemiş. Babam, sakin bir şekilde elindeki takkeyi cebine yerleştirdikten sonra, onu çıkarmayı unuttuğunu, bir kastının olmadığını söylemiş. Kavruk yüzlü başka bir jandarma araya girip, unutmanın suç olmadığını, babamı kastederek adamın zaten gariban olduğunu belirtip, onbaşısını zar zor ikna ederek, babamı suç mahallinin dışına çıkarırcasına parkın dışına çıkarmış.
Babam, bunları anlattıktan sonra, “Yahu” dedi “anlamıyorum, ben bu devlete dört yıl askerlik ettim, şimdi de çağırsalar koşa koşa giderim, vatanımı dinim ve namusum gibi bilirim. Ama bu devlet benim başımda unuttuğum namaz takkeme bile tahammül etmiyor.”
Bunları söyledikten sonra sustu babam. Bir süre daha oturduk onunla kapımızın önünde. Sonra onun “Allah’tan ve Allah’ı sevenlerden başka vekilimiz, sahibimiz, hamimiz yok; o halde ‘Bismillah’, kalk hadi biz işimize bakalım” deyişiyle oradan hayata doğru tekrar ayaklandık.