Atış için gerilmiş çatal sapanı tutan el olmak
Gilles Deleuze’e göre “Tekrar etmek, belli bir davranış sergilemektir fakat bunu biricik veya tekil olan, dengi veya benzeri olmayan bir şeye ilişkin olarak yapmaktır. Belki de bu dışsal davranış olarak tekrar da kendi hesabına ona...
Gilles Deleuze’e göre “Tekrar etmek, belli bir davranış sergilemektir fakat bunu biricik veya tekil olan, dengi veya benzeri olmayan bir şeye ilişkin olarak yapmaktır. Belki de bu dışsal davranış olarak tekrar da kendi hesabına ona hayat veren daha gizli bir titreşimin, tekil içindeki içsel ve daha derin bir tekrarın yankısıdır. Kutlamaların görünürdeki paradoksu da budur: ‘Baştan alınamaz’ olanı tekrar etmek. İlk sefere ikinci veya üçüncü bir sefer eklemek değil, ilk seferin n’inci kuvvetini almaktır. Tekrar, bu kuvvet ilişkisi uyarınca, kendini içselleştirerek tersyüz eder.”
Malum, geçtiğimiz hafta Malazgirt Zaferi’nin 947. yılıydı. Başkan Erdoğan başta olmak üzere, devlet erkanının katılımıyla mahallinde gerçekleştirilen kutlamaları televizyondan izlerken, Deleuze’ün yukarıda naklettiğim tekrar merkezli tespitlerini hatırladım ve uzun süre etkisinden de kurtulamadım.
Malazgirt Zaferi’nin, atalarımızın Anadolu’yu yurt edinme cehdinin adı ve buna mahsus olarak başlattıkları uzun süreli (deyim yerindeyse çok da çileli) bir fethin ilk adımı olmasının, bu etkilenişimde önemli bir payının olduğunu gözden ırak tutmuyorum.
Ancak konu Malazgirt Zaferi olunca, bu etkinin asıl, ilgili kutlamaların yenilenen değil teyit edilen bir varlık beyanı olması bakımında, Deleuze’ün “baştan alınmazın tekrarı’ ifadesini aşan bir karşılığa sahip olmasından kaynaklandığını sanıyorum.
Bunun teorik izahı, Anadolu’yu Türklere hem vatan hem de Batı’ya yürüyüşlerinde bir köprü kılan bir başlangıç tayini olarak Malazgirt zaferinin, dokuz yüz kırk yedi’nci bir sefer olarak kutlanmadığı, diğer bir söyleyişle n’inci kuvvetinin alınmadığı, bilakis bu kuvvetin ilk tezahür ediş şartlarının, mevcut sosyo-politik sorunlara kararlı bir itiraz olacak tarzda güncellendiğidir.
Nitekim Amerika’nın, Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit eden terör örgütlerini silahla ve parayla tahkim etmesi, Türkiye’nin bu stratejik ortak ihanetine yönelik itirazlarını kırmak için yaptırım tehditlerini ayyuka çıkarması karşısında Türkiye’nin öncelikle bir varlık duruşu göstermesi zorunlu hale gelmiştir.