“İplik verdim çulhaya sarup yumak etmemiş”
Önceki yazımda “redifli” yerine, sehven “kafiyeli” kelimesini kullanmışım. Dikkat sahiplerinin dikkatine hürmeten öncelikle bu tashihimi ileteyim.Yunus Emre’nin “Çıkdım erik dalına anda yidüm...
Önceki yazımda “redifli” yerine, sehven “kafiyeli” kelimesini kullanmışım. Dikkat sahiplerinin dikkatine hürmeten öncelikle bu tashihimi ileteyim.
Yunus Emre’nin “Çıkdım erik dalına anda yidüm üzümi / Bostan ıssı kakıdı dir ne yirsin kozumı” beyitiyle başlayan kasidesinin, Niyazî Mısrî, İsmail Hakkı Bursevî ve Şeyhzâde tarafından yapılan şerhlerini (Büyüyenay Yayınları, haz.: Suat Ak, İstanbul 2012) birlikte okuduğumuzda, tasavvufî irşad yönünden sırlanmış birçok hakikatin dile getirildiğini görürüz.
Örneğin, “İplik verdim çulhaya sarup yumak etmemiş / Becid becid ısmarlar gelsün aslun bezini” beytiyle ilgili olarak Niyazî Mısrî şunları söyler:
“İmdi; ‘iplik’, farka; ‘yumak’, cem’e; ‘bez’ ise cem-ül-cem’e işarettir. Sülûkun maksadı, iplik ve yumak değil, bez olmaktır. Lâkin, kemâle ermemiş şeyh, iplik henüz yumak olmamışken bezin dokunduğundan bahseder ve zayıf niyetli isteklileri kemâle erdirmeden halife tayin eder. Allah bu eksikliklerden korusun.”
Bu beyite İsmail Hakkı Bursevî şu anlamı verir:
“Dağınıklığın giderilmesi ve bez gibi bütünlüğe ermek için hâl ipimi ve terbiye halatımı, dokuyucu misali bir şeyhe teslim edip, kapısına gidip geldim. O ise, acele ve çabuk tarafından, işin bittiğini ve terbiyenin nihayete erdiğini söyleyip, ‘gelsin bezini alsın, hâl gömleği bütünüyle tamamdır, baştan ayağa giyinebilir’ diye haber gönderdi.