‘Kur’an, Allah ile kulları arasında Allah’ın ipidir’

Önceki yazımızı “İslam yazısı, Allah Teâlâ’nın Peygamber Aleyhisselam’a inzal ettiği vahyin Arapça harf, kelime ve cümle vasıtasıyla beyanıdır. Dolayısıyla hüsnihatt an ilk maksat Kur’an ayetlerinin yazı düzeyinde ve herkes tarafından ve her türlü zorlanmadan arındırılmış olarak okunmasının sağlanmasıdır.” diyerek bitirmiştik. Burada Arapça’da fiil ve isimlerin üretilmesine, bunların yapı ve konumlarının incelenmesine; cümlelerin sentaks ve yapılarına kısaca sarf-nahiv bilgisine olan ihtiyaca gönderme

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

Önceki yazımızı “İslam yazısı, Allah Teâlâ’nın Peygamber Aleyhisselam’a inzal ettiği vahyin Arapça harf, kelime ve cümle vasıtasıyla beyanıdır. Dolayısıyla hüsnihattan ilk maksat Kur’an ayetlerinin yazı düzeyinde ve herkes tarafından ve her türlü zorlanmadan arındırılmış olarak okunmasının sağlanmasıdır.” diyerek bitirmiştik.

Burada Arapça’da fiil ve isimlerin üretilmesine, bunların yapı ve konumlarının incelenmesine; cümlelerin sentaks ve yapılarına kısaca sarf-nahiv bilgisine olan ihtiyaca gönderme yaptığımız açıktır.

Müfessirlerimizden çoğunun tefsirden önce tefsir usûlüne dair eserler yazmaları ya da tefsirlerinin uzun mukaddimelerini Arapça gramerinin, ilgili kelime ve kavramlarının açıklamalarına hasretmeleri mezkur ihtiyaç nedeniyledir. Hatta kimi müfessirlermiz ilgili mukaddimelerinde tefsir ilmi için gereken bilgilerden çok fazlasını işlemişlerdir. Örneğin, Fahruddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb’ında böyle yapmıştır. (Büyük Kur’an Tefsiri, Trc.: Heyet, Huzur, İstanbul 2024)

Elbette bir hattattan bir müfessir düzeyinde Arapça’ya vakıf olması beklenmez. Ancak bir hattatın Kur’an’ın musaflaştırılmasını ve dolayısıyla hüsnihattın başlama ve gelişme süreçlerini, “Kur’an-ı Azîmin nâs olarak delalet edip beyan ettiği” şu beş ilmi bilmesi gerekir ki, işindeki harf, kelime ve ses ilişkisini, bunların figürlerini ve tam istiflerini doğru anlasın ve uygulasın.

Şah Veliyullah Dihlevi, o beş ilmi şöyle sıralamıştır:

“1-Ahkâm (hükümler) ilmi: Bu ilim; vâcib, mendub, mubah, mekruh ve haram çeşitlerinden olan hükümlerin ilmidir ki, bu; ibadetler veya muamelat ya da aile halkının idaresi veya toplumun idaresi gibi kısımlardan oluşmaktadır. Bu ilmin tafsilatı fakihin sorumluluğundadır. 

2-Cedel ilmi: Bu ise mücadele ilmi olup Yahudiler, Hıristiyanlar, müşrikler ve münafıklardan oluşan dört sapık fırkaya karşı yapılır. Bu ilmin beyân ve ifade işi mütekellim olan âlimin sorumluluğundadır. 

3-Allahın nimetlerini hatırlatma ilmi: Bu, yerlerin ve göklerin yaratılmasının beyânı, kullara kendilerine ihtiyaç duydukları şeylerin ilham edilmesi ve İlâhi mükemmel sıfatların izahı hakkındaki ilimdir. 

4-Allah’ın günlerini hatırlatma ilmi: Bu ilim ise Allah’ın itaatkâr kulları nimetlendirdiği, mücrimleri ise cezalandırdığı ve vaki olan hadiselerin beyânı hakkındaki ilimdir. 

5-Ölüm ve ölüm sonrasında olacakları hatırlatma ilmi: Bu ilim; ölümü ve sonrasındaki haşri, neşri, hesabı, mizanı, cenneti ve cehennemi hatırlatma ilmidir.” (el-Feyzu’l-Kebîr fî Usûli-t Tefsîr – Tefsir Usûlü, trc.: Abdullah Samed Afaracı, İ’tisam, İstanbul 2019) 

Kitap sanatının hat, tezhib, minyatür, ebru… ile ortaklaşa gelişmesi neticesinde Esmâ-i Hüsnâ, hadisler, Peygamberimiz Aleyhisselam ile reşit halifelerinin isimleri, sahabe sözleri, minyatürlere işlenen Farsça beyitler ve vecizelerle çeşitlenen hat, hüsnihat nitelemesiyle evvel emirde Kur’an mushaflarının yazımına tahsis edilmiş, hüsnihattı yapan anlamında hattat ise sanatkâr nitelemesine hiç tenezzül etmemiştir. Dolayısıyla hattatlık istidat, sanat, marifet, maharet, hüner, uzmanlık, ustalık… vb. kelime ve terimleri de ihata edecek şekilde ilk ve en yetkin meslek tanımı olarak her zaman önde yer almıştır. Bunun nedeni ise hattatların yukarıda zikrettiğimiz beş ilmi Kur’an’dan başka yüz-ey-lere kendi hak edişlerine göre uygulayarak taşımalarındandır.

Bu eylemin/mesleğin hüsnihat adı altında başlı başına büyük bir değer taşımasının nedeni yine Kur’andır. Zira -Sehl b. Abdullah et-Tüsterî’nin söyleyişiyle- “Kur’an, Allah ile kulları arasında Allah’ın ipidir.”

Ki, Sehl bu sözünü şöyle açıklamıştır: “Kullar ancak Kur’ân’a, Allah’ın onlardan muradını ve onlara yönelik hitabını anlamakta, bu bilgiyle amel edip bunu da yalnızca Allah’a has kılarak ve kendilerine gönderilen Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sünnetine uyarak Allah’a ulaşabilirler.” (Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîm, trc.: Abdurrezzak Tek, Erkam, İstanbul 2022)

Buna göre, İlâhî kelâm ipini -düzey itibariyle en aşağıda- tutma idrakinde olan hattatın ilk gayreti, Kur’an’ın indirildiği Kadir Gecesi’nin bin aydan daha hayırlı bir zarf kılınmasına bakarak, onu mükemmel hüsnihatlarla zarflayıp yukarının da yukarısına -Rabbinin katına- tekrar yükseltmesidir.

Bu yükseltmenin ilk düzeyi iyi açıklanmayı hak edecek şekilde, bilen bir toplum için apaçık ayetler olarak inzal edilmiş olan (14 İbrahim, 4; 41 Fussilet, 3; 2 Bakara 99) Kur’an ayetlerini kitâbeler, yazıtlar (epigraflar) halinde yine apaçık olarak kâğıt, deri, duvar, kubbe… vb. uygun yüz(eyle)re, hüsnihattın kendi hakkını da gözeterek işlemektir.

Nasipse buradan devam edelim inşallah.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
İştikâk ne yana düşer hüsnihat ne yana… 18 Ocak 2025 | 15 Okunma ‘Kur’an, Allah ile kulları arasında Allah’ın ipidir’ 16 Ocak 2025 | 94 Okunma Hüsnihattın haddi nedir? 14 Ocak 2025 | 64 Okunma Albayrak Hat Eserleri Sergisi’nde gördüklerim 11 Ocak 2025 | 65 Okunma Siyasal Alevîliğin mevcut kimi suretleri ve fiilleri 09 Ocak 2025 | 312 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar