Yıldız Abla günlüğü...
Ben ağlama duvarı olsam, spreyle gülücük çizerler... -İçimdeki yangını, gözyaşlarımla söndürmeyi denedim... -Kimseyle yeterli samimiyet kuramadığım için uzun zamandır kazık...
Ben ağlama duvarı olsam, spreyle gülücük çizerler...
-İçimdeki yangını, gözyaşlarımla söndürmeyi denedim...
-Kimseyle yeterli samimiyet kuramadığım için uzun zamandır kazık yemiyorum...
-Seni hep yanlış sevmişler diye beni anlayamamış olabilirsin...
-Kabul edelim Masum Asena’dan daha iyi kıvırıyor...
-Dünyada yüzümüz gülmedi. Her neyse, yakında yeni bir gezegen bulunur nasıl olsa...
Öğrendim ki; “-En büyük kötülükler, iyi niyetle yapılıyor...”
Temel bir gün...
AVUKAT TEMEL: Müvekkilim mâsumdur hakim bey... Cinayet kaza ile olmuştur...
HAKİM: Kaza olur mu?... Sanık maktule tam 6 kurşun sıkmış...
AVUKAT TEMEL: Müvekkilimin kulaklarının az işittiğini raporlarla ispatlayabiliriz hakim bey...
HHH
MÜŞTERİ: “Bu restoranda her dil konuşulur yazıyor, siz mi her dili konuşuyorsunuz?...
GARSON TEMEL: Hayır ben değil ama müşteriler istediği dili konuşabilir...
HHH
TEMEL: Evimi sigorta ettirmek istiyorum...
ACENTE: Hay hay beyefendi, buyrun şöyle oturun, şu formları doldurmanız gerekiyor...
TEMEL: O kadar vaktim yok... Evim yanıyor...
Hayat!
“Balık tutmayı düşündüğümüzde, aklımıza ilk gelenler modern dünyaya ait olmayan şeylerdir...
Sakin bir göletin yanındaki bir söğüt ağacının altında bütün gün oturmanın fikri bile savaştan önceki, uçaklardan önceki, Hitler’den önceki bir çağa ait...
Amatör balıkçılıktaki balık adları bile bir sükuneti çağrıştırıyor...
Kızılkanat, akbalık, incibalığı, bıyıklıbalık, kayabalığı, turna, kefal, sazan, kadifebalığı...
Bu isimleri koyan insanlar makineli tüfek sesi duymamış, işten kovulmanın korkusuyla yaşamamış, aspirin içerek vakit geçirmemişler, sinemaya gitmemiş ve toplama kamplarından nasıl uzak dururuz diye düşünmemişler...”
(...George Orwell)