Yüz yıl önce kadınlar... Sanki bir şey değişmedi
1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra, toplumun her kesiminde bir canlanma oldu. Azınlıklar, değişik siyasi gruplar, kadınlar hak hukuk mücadelesiyle harekete geçti. Tabii bu gelişme bir günde ortaya...
1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra, toplumun her kesiminde bir canlanma oldu. Azınlıklar, değişik siyasi gruplar, kadınlar hak hukuk mücadelesiyle harekete geçti. Tabii bu gelişme bir günde ortaya çıkmadı, özellikle Osmanlı kadınları yıllardır, dünyadaki kadın hareketiyle uyum içinde yayınlar, toplantılar yapıyordu. İstanbul Sözleşmesi’nin tartışıldığı şu günlerde, yüz yıl önce tartışılanlara, erkeklerin yüz yıl önce söylediklerine bakınca, bugüne oranla büyük farklar görmek zor.
Aradan geçen yüz yıla rağmen kadın-erkek ilişkisindeki sorunların birçoğu aynı. Erkek egemen söylem de kadınların hak arama hedefleri ve uğradıkları baskı da çok değişmemiş. Prof. Dr. Serpil Çakır’ın “Osmanlı Kadın Hareketi” (Metis Yayınları) isimli kitabını okuyorum. Yüzyıl öncesinin satırlarını aktarıyorum: “ (...) salon ilk anda iki yüz elli ağzın, iki yüz elli ipek fistanın çıkardığı sesle inledi.
Fakat cephedeki kapının açılmasıyla, bir hayal kadar beyaz, bir hayal kadar hafif ve seyyal genççe, soluk bir sima, ince bir vücut içeriye duhul olduğu zaman bütün sesler birden durdu ve titrek, beceriksiz bir ifade ile “Fatma Nesibe Hanımefendi” diye hatibeyi takdim etti.”(s.65) Çakır’ın “Kadın” dergisinden aktardığı bu satırlar o dönemde yapılan değişik kadın toplantılarından birisini, “Beyaz Konferanslar”ı anlatıyor.
Fatma Nesibe Hanım, o dönemin mücadele eden kadınlarının ruh halini, erkek egemen düzene tepkilerini çok sert bir dille ortaya koyuyor: “Şimdiki esaretimizin şu mazlum, kanlı esaretin tahammüllerini evailde (ilk zamanlarda) o meşum eski zamanlarda aramalıdır. Ah, evet diyorlar ki, kadınlar hangi haktan bahsediyorlar? Hakları varsa hilkatten (yaratan) istesinler! Ondan şikayet etsinler... Onları manen, maddeten za’if ve kabiliyetsiz yaratan biz değiliz a!...”
Nesibe Hanım kendi öfkesini ise şöyle dile getiriyor: “Ah şu za’if kollarımda kuvvet olsaydı, hilkat bana da bir demir pençe, sert bir kalp verseydi, yapacağım ilk iş, birçok erkeğin kafasını paralamak olacaktı. Fakat manen bunu kabul edemeyiz hanımlar (...) Bugün kadın nedir? Erkeklerin kadınlara karşı meşhur-ı alem olan nezaketlerine rağmen, sorarım, bir alet-i zevk, bir çocuk makinesi, tatlı bir etten başka bir şey mi?”
“Kadınlık dirilecek”