Ekrem İmamoğlu'na biraz haksızlık mı yaptık
Basındaki nadir uzlaşmalardan biri Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul'u sel bastığında tatilde olmasının yanlış olduğu. Hele hele İstanbul'a dönüp, birkaç saat görünüp sonra yeniden Bodrum'a gitmesi...
Basındaki nadir uzlaşmalardan biri Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul'u sel bastığında tatilde olmasının yanlış olduğu. Hele hele İstanbul'a dönüp, birkaç saat görünüp sonra yeniden Bodrum'a gitmesi eleştirileri daha da artırdı. Eleştirenler arasında ben de vardım. Sırtında bu kadar büyük beklentiler taşıyan biri siyasetçi nasıl bu kadar amatörce bir hata yapabilir, nasıl rakiplerine böyle bir malzeme verebilir diye itiraz ettim öncelikle.İstanbul'daki altyapı eksikliğini Ekrem İmamoğlu'na mal edecek değilim elbette. İtirazım algının yönetiliş şekline. İmamoğlu uzaktan şehri yönetiyor olabilir, gelip denetleyip işleri delege de etmiştir illaki ama tekrar Bodrum'a dönmesi çok kişide hayal kırıklığı algısı yarattı. Hele hele en büyük başarısı "Adamlar çalışıyor sonuçta" algısı yaratmak olan bir iktidara alternatifi bir siyasi figürü olarak tatil merakının ters tepmemesi imkansız.Ancak birkaç gündür bu konuyu da yeniden düşünüyorum. Tabii içime kurt düşüren Türk basınının geri kalanıyla aynı uzlaşıda buluşmuş olmam. Böyle toplu hareketlerden, imza kampanyalarından, grup faaliyetlerinden ve ortak düşüncelerden yapı gereği hoşlanmam. Hele hele Türk basının farklı düşüncelere sahip kalemlerinin vardığı uzlaşılar da beni ürkütür. Bülent Ecevit'in hastalığından dolayı görevi bırakması için böyle ortak bir çağrı yapılmıştı mesela, sonucu ortada. BELKİ BİZ YANLIŞ DÜŞÜNÜYORUZ İlla farklı, çıkıntı bir bakış açısı bulmaya çalışmıyorum ama toplu koro insanı çoğu zaman yanıltır. Çok basit bir sosyal psikoloji deneyi aslında bu. Çoğunluk sizin gördüğünüzün aksini iddia ediyorsa insan ister istemez kendini de sorgular. O yüzden genelde yanlış çıkma sicili baskın Türk basını "Ekrem İmamoğlu tatil yapmakta hatalı" deyince yeniden üzerinde düşünmem şart oldu.Bir kere, evet, sel geldiğinde İstanbul'da olmaması elinde olan bir şey değil. Meteoroloji uyarıyor olabilir, ama iklim değişiklikleri öyle bir noktaya geldi ki çoğu zaman tahminler tutmuyor bile. Elinizdeki telefondaki hava durumuyla gökyüzünün aynı anda çeliştiğine tanık olmuşsunuz herhalde. Ya da şiddetli fırtınaların, paniğin fos çıktığına. Yine de her ihtimale karşı İstanbul'da kalabilirdi İmamoğlu.Bodrum'da da olsa, teknede de kalsa işinin başında olduğuna da şüphem yok. Günümüzde bir kurumu ofisten idare etmekle tekneden idare etmek arasında hiç fark yok. Sonuçta kovayla su taşıyacak hali yoktu belediye başkanının; görevlilere talimat verecek, gidişatı kontrol edecekti. Bunu bir başka kıtadan bile yapabilirdi.İşte burada algı devreye giriyor. Ama bu algı meselesinde de acaba Amerikan tarzı politikacı propagandasına fazla mı alıştırıldık? Ben de çamurlar içine batmış bir İmamoğlu'nun fotoğraflar vermesi gerektiğini yazmıştım. Ama o belki de bu kriz anlarını siyasi propagandaya dönüştürmek istemiyor, poz vermektense işini yapmayı tercih ediyor olabilir. Sorun belki de onda değil, "gösteri toplumu"nun beklentilerinde, dayatmasında. Yapması gerekeni yapan, denetleyen, alıştığımız siyasetçiler gibi bunu şova dönüştürmeyen bir siyasetçiye alışık olmadığımız için mi şaşırıyoruz? Acaba bu yüzden de mi elinden bir şey gelmeyeceğini bile keşke o fotoğraf karesini verseydi diyoruz.