Elim ayağım, beynim bedenim
GEÇEN hafta Miami’de iPhone’umu düşürdüm. Tek bir çizik, çatlak olmadı. Telefon çalışıyordu, ama ekran karardı ve kullanılamaz hale geldi. Tek başıma telefonsuz kalınca kolunu...
GEÇEN hafta Miami’de iPhone’umu düşürdüm. Tek bir çizik, çatlak olmadı. Telefon çalışıyordu, ama ekran karardı ve kullanılamaz hale geldi. Tek başıma telefonsuz kalınca kolunu kaybeden Anakin Skywalker gibi hissettim kendimi bir an. Öylece hareketsiz kalakaldım, düşünemez oldum.
Halbuki az önce koşmaya hazırlanıyordum. Dinleyeceğim müzikler telefondaydı. Koşu bandının üstünde akşamı planlayacaktım, mesajlara yanıt verecektim. Snapchat ve benzeri başka app.’lerde devam eden yazışmalarım aksadı. Sosyal medyaya bakamadım.
Panik halinde bilgisayarımı çıkardım, Apple’dan randevu alıp telefonu tamire götürmeyi akıl edebildim.
Ama mağazaya nasıl ulaşacağım?
Son yıllarda market alışverişimi telefonumdaki kredi kartımla yapıyorum. Bir tek New York’ta o an önümdeyse sarı taksiye biniyorum, ama bir başka şehirde elimi havaya kaldırıp araç durdurmadım epey bir zamandır. Söylememe gerek yok herhalde, yönümü de iPhone’la buluyorum.
Telefonum olmadan Über çağırmam mümkün değil, bir an duraktan taksi çağırmak, yol tarif etmek falan gözümde büyüdü. Sonunda bir başkasının telefonunu ödünç aldım, Apple’a gittim, yeni telefon aldım ve birkaç saat içinde hayata döndüm.
Son yıllarda hiç bu kadar büyük bir panik yaşadığımı hatırlamıyorum.
Eskiden telefon kaybolduğunda içindeki bilgilerin gitmesinden endişe ederdik. Aşk yazışmalarımızın, önemli insanların telefon numaralarının kaybolmasından mesela. Şimdi bütün bilgilerimiz bulutta korunuyor.
Ama iPhone sadece içindeki bilgiler ya da insanlara ulaşmakla sınırlı değil, hayatımıza yön veren, hatta dikte eden bir tarafı var.