Kavgaya kaldığımız yerden devam Nazlı Hanım
Sol basının önde gelen isimlerinden Tuğrul Eryılmaz ondan "Gençliğimizi harap eden kadınlardan bir tanesidir," diye bahseder ve aslında hiç de haksız değildir. Neler neler yazmadı ki Nazlı Ilıcak zamanında sola...
Sol basının önde gelen isimlerinden Tuğrul Eryılmaz ondan "Gençliğimizi harap eden kadınlardan bir tanesidir," diye bahseder ve aslında hiç de haksız değildir. Neler neler yazmadı ki Nazlı Ilıcak zamanında sola, solcu gençlere... "Ama," diye de ekler, "Ilıcak gazetecidir. Taraftı ama batmıyordu, çünkü karşısında olanlar vardı." TRT açık oturumlarında Uğur Mumcu'yla tartışmasını, toplumun sol kesiminin sinir uçlarına basmasını hayal meyal hatırlıyorum ben. Bir de bendeki algısı hep güçle özdeş oldu. Hem siyasi güç, hem de zenginlik, şaşa anlamında. Kendi aklımın yetmeye başladığı yıllarda da hep karşı çıkılası görüşleri savundu. HEP KENDİNDEN NEFRET ETTİRMEYİ BAŞARDI Ben de kendinden nefret ettirmekte başarılı sayılırım, ama yine de hayatının her döneminde kendinden bu kadar nefret ettirebilen bir Nazlı Ilıcak olmayı ben bile tahayyül edemem. İşin fenası da aslında Nazlı Ilıcak'ın hiç de nefret edilesi biri olmaması. Babıali'de tanrıça katında olduğu yıllara, yalıya, Tercüman'ın T şeklindekine binasına (İstanbul'un önemli mimari eserlerindendir orijinali) yetişemedim belki. Ama Beylerbeyi'ndeki evindeki birkaç görkemli davete gitmişliğim, hatta beraber gece çıkmışlığımız bile var. Bir keresinde onun siyasi duruşunu "mağdurun yanında durma" diye tanımlaması üzerine bir başka mağdur grup olan eşcinsellerin de haklarını savunması gerektiğini anlatmıştım ona. Ayrıca gay lobisinin kültür-sanat dünyasında ne kadar güçlü olduğu klişesinden de bahsetmiş, Donna Summer'ın eşcinseller aleyhinde söylediği sözler yüzünden (ki bugünkü sosyal medya yalanlarının sosyal medya öncesi ilk örneklerindendir) nasıl kariyerinin zor girdiğini de anlatmıştım. Tabii ki kendimce dalga geçiyordum, ama o da lafı yapıştırmıştı: "Madem bu kadar güçlüsünüz biraz da gelinime el atın." Bir ara şarkıcılığa özenmiş oğlu Mehmet Ali'nin gerçekten şarkıcı olan eşi Meyra'yı bir gece dinlemeye gittiğimizde artık onun her şakayı kaldırabileceğini biliyordum. "Tef çalacak mıyız?" deyip duruyordum. Mehmet Ali Ilıcak şarkıcı olmaya heveslendiğinde annesinin gece kulübünde tef çalarken fotoğrafları çekilmiş, Emin Çölaşan da en zirvedeki yıllarında yıllarında bu fotoğrafları diline dolamış, belleğimize kazımıştı... "Aaa elbette," diye yanıt vermişti benim tef esprime Ilıcak..."28 Şubat döneminde Gülay Göktürk'ün yüzdüğü havuz bu mu," dedim mi hatırlamıyorum Beylerbeyi'ndeki evine gittiğimde. Ama kendimi tanıyorsam büyük ihtimalle demişimdir. O yıllarda liberal kesim evlerde toplanıp kendi geleceklerini tartışıyordu, her zaman birtakım kişileri himayesi altına alan Ilıcak'ın o yıllarda protégé'si Göktürk'tü. Bir gün toplantının ortasında sıkılıp aniden kendini havuza bıraktığı konuşulur.Nazlı Ilıcak hep bedel ödedi, melekleriyse alıp başını yürüdü. Merve Kavakçı şimdi büyükelçi mesela, onun uğuna milletvekilliği düşen Nazlı Ilıcak ise 70'inden sonra hapse girdi ve zar zor çıktı. Şu üç senedir de basında, Ilıcak'ın yakın dostları arasında bile hakkını savunan pek kimse çıkmadı. İçeride yalnız bırakıldı, bahsedilmesi, değinilmesi sakıncalı figürlerinden biri gibi yaklaşıldı ona.