Orhan Pamuk'un kafasındaki tuhaflık
ARTIK Orhan Pamuk’u eleştirmek de kendisi ve eserleri kadar klişe. Gel gör ki insan istese de klişeden kaçamıyor. Bisikletin üstünde kulağımda kulaklıkla Orhan Pamuk’un Slate’e verdiği söyleşiyi...
ARTIK Orhan Pamuk’u eleştirmek de kendisi ve eserleri kadar klişe. Gel gör ki insan istese de klişeden kaçamıyor.
Bisikletin üstünde kulağımda kulaklıkla Orhan Pamuk’un Slate’e verdiği söyleşiyi dinliyorum. Onu iyi tanıyorum, defalarca konuşmuşluğumuz var. Bu sefer iyice huysuz, tuhaf ve nörotik geliyor üslubu kulağıma; zorlama, klişe entelektüel tipolojisine uygun rol yapar gibi.
Heybeliada’daki evinden bağlandığı söyleşinin ilk kaydında bir sorun çıkmış; ikinci denemede daha cümleye başlar başlamaz aksaklık halinde konuşmayı keseceğini sertçe beyan ediyor.
Star kaprisi mi? Olabilir. İngilizce’ye çevrilen “Kırmızı Saçlı Kadın” için promosyon turunda. 200 sayfalık romanın reklamını yapmak istiyor, zaten bunu da açık açık söylüyor.
Bütün büyük starlar gibi elindeki metne sadık kalarak konuşuyor, hatta sorulan çok basit bir soruyu bile anlamıyor. Söyleşi daha çok nasıl yazdığı gibi sıradan sorular üzerine. Belli ki politik sorular da gelecek, kaçınılmaz bu. Ama o yolu da bizzat Orhan Pamuk açıyor.
ERDOĞAN SORUSU
Yakın zamanda gazetecilerin kendisine Erdoğan’ı sorduğunu, halbuki kendisinin roman üzerine konuşmak (daha doğrusu tanıtım yapmak) arzusunda olduğunu söyleyen bir yazar için ilginç bir geçiş. Yine büyük star taktiği tabii.
Pamuk Türkiye meseleleri hakkında genel geçer yorumlar yapıyor. Kendisinden siyasi bir analiz beklenmediğini, Erdoğan’ın gündeminde olmadığını söylüyor. Kürtler ve Ermeniler de gündeminden tamamen düşmüş, artık hiç bahsetmiyor.