Yerel seçimlerde en azından kimin kazanmayacağını biliyoruz
Bugünlerde tüm iyi niyeti ama kısıtlı vizyon ve yeteneğiyle Kemal Kılıçdaroğlu yaklaşan yerel seçimleri nasıl kaybedeceğini hesaplıyor. Okuduğu birkaç köşe yazarından ve etrafındaki kahve...
Bugünlerde tüm iyi niyeti ama kısıtlı vizyon ve yeteneğiyle Kemal Kılıçdaroğlu yaklaşan yerel seçimleri nasıl kaybedeceğini hesaplıyor. Okuduğu birkaç köşe yazarından ve etrafındaki kahve muhabbetinden etkilenen Kılıçdaroğlu üç büyük şehre "seçilebilecek" aday bulmak için uğraşıyor. Bu yüzden, tam da bu sandık mühendisliği yüzünden kaybedecek. Kılıçdaroğlu'nun CHP genel başkanı olduktan sonra girdiği seçimler onun bir lider olarak sandıkta bir karşılığı olmadığını gösterdiyse, bu sonuçlardan çıkarılacak bir başka sonuç da ezberlere dayalı aday tipolojisinin gümlediği.Hangi ara sosyal demokratlar bu yanılsamaya kapıldı, bilmiyorum, ama Recep Tayyip Erdoğan'ın arka arkaya gelen seçim zaferlerinden sonra büyük çoğunluk aynı ezberi tekrar ediyor: Seçilebilecek aday lazım abi... Bunun bir diğer okuması da "light" adaylar, ya da daha doğrusu Erdoğan taklitlerini seçmene dayatmak. HEPSİ TİPİK SAĞCI POLİTİKACI"Seçilebilecek aday" aslında tipik bir AK Partili ama türlü sebeplerden yakasında başka parti rozeti takan isimler. Mansur Yavaş, Ekmeleddin İhsanoğlu, Gürsel Tekin, Mustafa Sarıgül, hatta Muharrem İnce kolaylıkla AK Parti'de siyaset yapabilir, üstelik eğreti durmazlar. Hiçbiri özünde solcu, hatta sosyal demokrat bile değil. Tipik Türkiye sağcıları, eski ANAP ürünleri. Ama kader, belki de kontenjan açığı onları CHP, MHP gibi partilere götürmüş. Uzaktan tanıdığım bir zavallı AK Parti'den milletvekil olmak istiyordu, bütün kapılar kapanınca bir aracı vesilesiyle Gürsel Tekin arandı ve CHP'den seçildi. Bir dönem vekillik yaptı. Türkiye'de siyaset böyle işliyor, ideolojik bir ayrım aramayın boşuna.Merkez sağ AK Parti'de konumlandığı için CHP'deki AK Partililer'in tek farkı kimilerinin içki içmeleri. (Kimilerinin de çok içmeleri ama o ayrı bir konu.)Türk siyasetinde yaygın olan bir sendrom bu: Kendisine sol diyen partilerde solcu bulmak mümkün değil, İYİ Parti gibi aşırı sağa konumlanması gereken partiler ise solcudan daha solcu programlar sunuyor seçmenin önüne. Bu yüzden Türk siyasetinde "Fırıldak Kubi" geleneği vardır ve geçmişinde ülkücü olanlar şimdi en sıkı solcu olarak mangalda kül bırakmazlar.Kemal Kılıçdaroğlu da genel başkan olduğundan beri bu ezbere sıkı sıkıya inanıyor. CHP daha önce de çarşaf açılışı yapmış ve eline yüzüne bulaştırmıştı. Ama "sağ açılımı"nın tutmadığını, Muharrem İnce gibi "AK Partili" adayların karşılığı olmadığını fark edemedi.ECEVİT HİÇBİR EZBERE UYMUYORDU HALBUKİBu ezber Türkiye'de seçmen çoğunluğunun sağcı olduğu varsayımına dayanıyor. Söylem ve potansiyeldense belli kutuları dolduracak adaylar aranıyor muhalif partiler tarafından: Bir tutam dindarlık, ağzı laf yapabilme, fazla entelektüel durmama, "halk tipi" görünüp göbek atabilme kabiliyetleri onları aday yapıyor. Ama nedense hiçbiri seçilmiyor! Çünkü taklit modadan televizyona olduğu gibi siyasette de aslını yaşatıyor. Seçmen Tayyip Erdoğan'a kızsa da samimi buluyor bir şekilde, güveniyor ve tanımadığı sulara açılmak istemiyor. Bu durum sadece Erdoğan'a özgü de değil: Demirel, Özal, Ecevit, İnönü, hatta Tansu Çiller, Mesut Yılmaz bile kendilerine ait kimlikleri olan, özgün karakterlerdi. Birinin şapkası, konuşması, kalem tutuşu, göbeği, tiki, bir diğerinin somurtkanlığı, hepsinin karikatür malzemesi olabilecek kimi özelliklerinin bulunması onları sıradanlıktan uzaklaştırıyordu. Dahası, Türkiye'de sol en büyük siyasi başarısını "halk tipi" bir liderle elde etmedi. Bülent Ecevit uyduruk bir okulda okuyan dershane öğretmeni değil, bugün tepeden bakılan, küçümsenen "elit"in bizzat ürünüydü: Kökeni Saray'a dayanan bir aileden gelen profesör babayla ressam bir annenin İngiltere'de eğitim görmüş Sanskritçe konuşan şair oğlu... Kağıt üzerinde hiç de "seçilebilecek aday" değil gibi, ne dersiniz?