İnsanlığın doğayla derdi ne?
Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Orhan Bursalı'nın bugünkü (31.01.2022)'' İnsanlığın doğayla derdi ne?'' başlıklı yazısı.
MÖ 3500’te bugünkü Girit Adası’nda doğan Minos medeniyetinin sanatla dışa vurduğu hakikati görmekten bizi uzaklaştıran şeyin yine medeniyet olması ne kadar ironik: Yaşam, bağlantısal bir döngüdür.
Bazen imgeler sayfalarca açıklamadan çok daha fazla şeyi, çok daha güçlü bir biçimde anlatır. Tıpkı Minos medeniyetinin yaşam üzerine binlerce yaprak yazmak yerine sanatlarında, kültürel pratiklerinde tekrar eden bazı desenler kullanarak anlatmaya çalıştıkları gibi. Birbiriyle kesişmeyen paralel doğrular, sınırlar, gruplar yok yaşamda. Bağlantısal, ilişkisel bir döngü var. (Beyin ve sinir cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Türker Kılıç’ın Bağlantısallık ve Yaşamdaşlık kitabında beyin özelinde anlattığı gibi.)
İklim krizine dair hâlâ gerekli adımların atılmaması, karbon emisyonunu düşürmekten epey uzakta oluşumuz, Birleşmiş Milletler Konferansı’nın göstermelik bir şovdan başka hiçbir şey olmadığı, aslında hepimizin önemli olan tek şey hariç (iklim!) her şeyi sürekli konuşmakta olduğumuzu hatırladıkça aklımda bir soru beliriyor: İnsanlığın doğayla derdi ne?
Bu sorular vazgeçilmez olarak insanın doğayla ilişkilenme biçimleri üzerine düşünmeyi gerektiriyor. İlişkiselliği tamamen unutulan, insan-doğa, doğa-kültür, insan-hayvan gibi ikilikler, ayrımlar, çatışmalar üzerinden kavranan çarpık ve tehlikeli bir yaşam kavrayışımız var hâlâ. Bu yüzden Aydınlanma geleneğinin öznesinin gözden düşmeye başladığı 19. yüzyıldan itibaren başta Friedrich Nietzsche ve Martin Heidegger gibi insanı bulunduğu dünyadan soyutlamayan düşünürler, Sokrates öncesi Yunan düşüncesine bir açıdan geri dönerler. Heidegger’e göre Yunan dogma felsefesinin üzerinden yüzlerce yıl geçmesine rağmen varlık sorusunun hâlâ yanıtlanamamış olmasının nedeni, kadim Greklerin varlığa yönelik organik, yekpare kavrayışının bir noktada terk edilmiş olmasıdır.