Seçim politikasının rehineleri mi Kavala ve Demirtaş?
Seçim politikasının rehineleri mi Kavala ve Demirtaş?
İktidarın doğrudan emrindeki üç beş “hukukçu”nun dışında, vicdanların, yerli ve yabancı (AİHM, mesela) hukukçuların görüş birliği içinde oldukları bir konuda, yani Kavala ve Demirtaş’ın haksız yere tutukluluklarının sürdürülmesi, hem ulusal hem de uluslararası bir sorun oldu ama kimin umurunda?!
Avrupa Konseyi, AİHM’nin verdiği ve bizim anayasanın da üstünde olan kararın iktidar tarafından uygulanmaması üzerine, bir ay içinde hükümetten bir savunma istedi.
Katar dönüşü, uçaktaki sevgili gazetecilerinden birinin sorusuna, Cumhurbaşkanı, “Biz, Avrupa Birliği’nin Kavala’yla, Demirtaş’la... ilgili aldığı kararları tanımıyoruz. Olay bu kadar basit. Yok farz ediyoruz.. Bizim yargımızın vermiş olduğu kararın üzerinde biz, Avrupa Birliği kararı tanımıyoruz. Ne biliyorlarsa onu yapsınlar.”
12 DEVLETTEN BİRİYİZ
Tahliye kararını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aldı. Türkiye, bu mahkemenin bağlı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) taraftır, altında imzası vardır. AİHM’nin yargı yetkisini de kabul etmiştir. Avrupa hukukunun en önemli belgesi budur ve ülkemiz 4 Kasım 1950’de bu belgeyi imzaladı, ilk 12 Avrupa devletinden biri olarak.
Sözleşmede: “Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt eder” diyor. AİHM kararları ülkelerin yanlış hukuk uygulamalarını da düzeltir. Mesela “Danimarka’da bir sendikaya üye olma zorunluluğunun ortadan kalkması, Fransa’da gözaltında avukat olmaksızın ifade alınması, Birleşik Krallık’ta okullarda dayak veya İsviçre’de telefon dinlemeleriyle ilgili yasal düzenlemeler AİHM kararları temelinde gerçekleşti.”