Aşı ve ilaçta tartışmayı abartıyor muyuz
Altını yeniden çiziyor, inat ve ısrarla uyarmaya devam ediyorum. PCR testlerindeki pozitiflik oranı neredeyse yüzde 20’lere yaklaştı. Günlük vaka sayıları 30 binleri çoktan aştı.
Altını yeniden çiziyor, inat ve ısrarla uyarmaya devam ediyorum.
PCR testlerindeki pozitiflik oranı neredeyse yüzde 20’lere yaklaştı. Günlük vaka sayıları 30 binleri çoktan aştı. Ağır hasta sayımız ise sadece son 1 ayda -maalesef- iki katına ulaştı. Ne kadar üzülsek, söylemeye açıklamaya ne kadar korkarsak korkalım, yoğun bakımlarda doluluk oranlarımız da alarm veriyor. Peki, biz ne yapıyoruz? Biz hâlâ tıpkı Fatih’in İstanbul’u fethinden önce Bizans’ı yönetenlerin “Melekler dişi miydi, erkek miydi?” gibi saçma sapan bir konuyu tartıştıkları gibi “Favipiravir’i, Hidroksiklorokin’i yutalım mı, yutmayalım mı? Coronavac aşısını yaptıralım mı, yaptırmayalım mı?” gibi anlamsız bazı tartışmaları ısrarla sürdürüyoruz. Ve ne yazık ki bu tartışmaların biteceğine dair bir işaret de ufukta hâlâ görünmüyor. İşte bu nedenle bugün canım fena halde sıkkın. Ciddi ölçüde üzüntülüyüm. Hatta isyanlarda bile olduğumu söyleyebilirim. İsyanımın bir nedeni daha var: Kaybettiğimiz sağlık savaşçılarımızın sayısı da artıyor.
BİR RİCA
BARİ BİZE ACIYIN
SADECE iki gün önce beş hekim kardeşimizi daha kaybettik. Pandemi cephesinde virüsle göğüs göğüse savaş veren beş meslektaşımızı, beş canımızı Dr. Ahmet Zare, Dr. Mustafa Selek, Dr. Mehmet Karakum, Dr. Ferruh İlter, Dr. Ahmet Tezcanlı’yı ebedi âleme uğurladık.