Probiyotik fakiriyiz
Yeni hayatın beslenme modeli, bizi gıdalarla kazandığımız probiyotiklerden mahrum kılıyor. Neticede de bedenlerimiz probiyotik fakiri yapılara dönüşüyor. Peki çare probiyotik hapları mı? Son yılların trend...
Yeni hayatın beslenme modeli, bizi gıdalarla kazandığımız probiyotiklerden mahrum kılıyor. Neticede de bedenlerimiz probiyotik fakiri yapılara dönüşüyor. Peki çare probiyotik hapları mı?
Son yılların trend sağlık desteklerinden biri, probiyotik takviyeleri. Bütün dünyada olduğu gibi bizde de bu takviyeler kısa sürede “en çok satan destekler” listesine girdi.
Ne var ki diğer pek çok destekte olduğu gibi probiyotikler konusunda da ciddi bir bilgi eksikliği ve kirliliği sorunu var.
İsterseniz konuyu biraz daha açalım:
Yeni hayatın beslenme modeli bizi gıdalarla kazandığımız probiyotiklerden mahrum kılıyor.
Maalesef ne yoğurtlarımız, peynirlerimiz ne de endüstriyel üretim turşularımız yeteri kadar probiyotik bakteri içeriyor.
Neticede de bedenlerimiz probiyotik fakiri yapılara dönüşüyor.
Sonuç ise daha çok kanser, kabızlık, ishal, gastrit, kolit, reflü, şişkinlik, hazımsızlık, hatta romatizmal sorun, bağışıklık problemi, alerjik hastalık olarak karşımıza çıkıyor.
Zaten bu problemler nedeniyle imkanı olan herkes bir probiyotik takviye bulup yutma telaşına giriyor. Oysa her probiyotiğin fonksiyonu farklı. Her probiyotik herkese uymuyor.
Ayrıca probiyotik bir ürünün faydalı olabilmesi için arkasında kafi ölçüde bilimsel araştırma, içinde de yeterli miktarda probiyotik bakteri bulunması gerekiyor.
Dahası bu ürünleri uzun bir süre de kullanmak şart.
Öyle 2-3 gün probiyotik takviye yutarak probiyotik eksikliğini gidermeniz mümkün olmuyor.
Sözü daha fazla uzatmadan neticeye gelelim:
Türkiye de pek çok ülke gibi bir probiyotik çöplüğüne dönüşme eğiliminde. Herkes bu hapları rastgele yutmaya başladı.
Oysa sadece probiyotik yutmakla ne bağışıklık problemi çözülebilir, ne alerjik sorunlar halledilebilir ne de sindirim sistemi problemlerine çözüm üretilebilir.
5 maddede ‘panik atak’ özeti
◊ NEDİR? Panik ataklar aniden ortaya çıkan bedensel, ruhsal belirti ve yakınmalarla kendini gösteren korku, şaşkınlık ve endişenin eşlik ettiği geçici ve travmatik hallerdir. Bu nöbetlerin değişmez oyuncusu da derin bir “kaygı hali”dir.
◊ NASIL BAŞLAR? Nöbetlerin bir diğer karakteri de birden bire, ortada hiçbir neden yokken başlamaları, belirsiz bir süre devam edip kendiliğinden düzelmeleri, ne zaman geleceklerinin ve biteceklerinin kestirilememeleridir.
◊ İYİLEŞİR Mİ? Hastalar ataklar dışında (genelde) tamamen sağlıklı, sosyal iletişimleri, uyumları, çalışma ve üretme kapasiteleri normal kişilerdir.
◊ NÜKSEDER Mİ? Hastaların en önemli korkuları nöbetlerde hissettikleri her şeyi bir başka atakta yeniden yaşama ihtimalidir.
◊ EN MÜHİM İŞARET HANGİSİ? Nöbetlerin en vurucu işareti ise “ölüm korkusu”dur. O korku, nöbetlerde kişinin bütün benliğini kaplar, “Galiba ölmek üzereyim/kalp krizi geçiriyorum/tansiyonum düştü, şoka gireceğim/bayılacağım/tıkanmaktan öleceğim, nefes almam mümkün olmayacak/inme geçirecek, felç olacağım/beyin kanaması geçiriyorum” gibi düşüncelere sebep olur.
Ömür uzatan 20 tavsiye
1- Akıllı, bilinçli beslen.
2- Formda ve zinde kal.
3- Strese dikkat et.
4- Uykundan taviz verme.
5- Çevrene sahip çık.
6- Sağlığını iyi izle.
7- Samimi ilişkiler kur.
8- Aklı keskinleştir.
9- Olumlu, iyimser ol.
10- Yeni ilişkilerle çevreni büyütüp, çeşitlendir.
11- Eşini ya da sevgilini tutkuyla sev.
12- Sabırlı ol ve sakin kal.
13- Üzen, yük olan sıkıcı ilişkileri sürdürme.
14- Zamanı daha keyifli yaşamanın yollarını ara.
15- Aileni ihmal etme.
16- Öfkeden uzak dur.
17- Temiz bir çevrede yaşa.
18- Empatiye önem ver.
19- Sosyal yardım kuruluşlarında görev al.
20- Sosyal bağlarınızı güçlendir, kalabalık ol.
◊ Dr. Gary Small’un “The Longevity Bible” kitabından faydalanılmıştır.
Yağlı karaciğer için yapmanız gereken ilk 10 şey