İnsanlığın koronayla sınavı!
Dışarıda hava ağır mı ağır. Ölüm sokakta yürüyen adamın nefesine saklanmış, kendini soluyacak adam arıyor. Virüsün hangi sokağın köşesinde tanıdık birinin eline ya da öpüşenin yanağına saklanarak kurbanını beklediğini kimse bilmiyor.
Yaklaşan yanaklarla, tutulan askılıklarla, basılan düğmelerle, tokalaşan ellerle ölüm meleği korona muhatabına davetiye yolluyor.
Ölüm virüsü kafede, lokantada, pazarda, salonda, miting meydanında ölüm ihraç etmek için kimisiyle el sıkışıyor, kimiyle de sarmaş dolaş oluyor. Bu virüs ortaya çıkıncaya kadar ölümün bu denli soğukkanlı, sinsi, sevecen, nezaket ve zarafetle hareket ettiği görülmemiş dense yeridir.
Bu korona denilen virüsün dini, imanı, etnisitesi, cinsiyeti, milliyeti ve ideolojisi olmadığı gibi dost/düşman, anne/baba, öğrenci/öğretmen dinlediği de yok.
En yakınına en fazla hem de en sevdiği usulle ölüm bulaştırıyor.
Hem de öyle usullerle insana sızıyor ki, karda yürüyor izini belli etmiyor dersek