Otoriteye İltica Etme Geleneği
Maddi yönden devletin, manevi yönden ise kendisi gibi olan bir başka kişinin otoritesine iltica Doğu toplumlarında gelenektir. İnsanın bireyselliğini, akli melekelerini kullanmayı ve girişim yeteneğini büyük...
Maddi yönden devletin, manevi yönden ise kendisi gibi olan bir başka kişinin otoritesine iltica Doğu toplumlarında gelenektir.
İnsanın bireyselliğini, akli melekelerini kullanmayı ve girişim yeteneğini büyük ölçüde yok eden bu duruma nasıl gelindi?
Cevaplandırılması gereken asıl soru budur.
Olgunun ilginç yanı bu yüzyıllar süren bir süreç sonucunda kendi zihinsel genlerini de üretmiştir.
Hem maddi hem de manevi yönden bu tarihi arka plan, doğu insanına kendine özgü bir çeşit yaşam ve düşünce biçimi dayatmıştır.
Fromm'un otoriteye ilticayı "özgürlükten kaçış" olarak nitelendirmesi nedensiz değildir.
O, bu olguyu "bireysel özün yoksun olduğu içsel güce ulaşmak için, kişinin kendi bireysel özünün bağımsızlığından vazgeçme ve kendi özünü kendi dışındaki bir insanla ya da bir şeyle kaynaştırma eğilimi" olarak niteler.
Otoriteye iltica nasıl teşekkül etti?
Yüzyıllar boyunca devletin dünyevi, tarikat ve cemaatlerin ise uhrevi hayat üzerindeki tahakkümü mümin kişiyi otorite karşısında anlamsız, zayıf ve güçsüz kılmıştır.
Ülgener bu yapının nasıl teşekkül ettiğini şöyle açıklar:
"Dünya beylerinin yanında, hatta üstünde bir din ve mana aristokrasisini yoğurup şekillendiren" -İslamın şiddetle reddettiği- ruhbanlık kurumu yüzyıllar içerisinde başka isim ve kılık altında kul ile tanrı arasına konulunca, kitleler üzerinde yeni bir güç ve iktidar merkezi vücut bulmuştur…
Alışılmış hanedan tertibi dışında, fakat manevi nüfuz ve sultası hepsinin üstünde çoğunlukla tarikat ve toprak ağalığı karışımı bir tahakküm odağı teşekkül etmiştir.