‘Aydınlanma’ aydınlan demektir
Birkaç ay önce bir yayınevinden telefon ettiler; “Aydınlanma Çağı” üzerine bir kitap yazmamı önerdiler. “Avrupa’da düşünce alanında en köklü değişimlerin...
Birkaç ay önce bir yayınevinden telefon ettiler; “Aydınlanma Çağı” üzerine bir kitap yazmamı önerdiler. “Avrupa’da düşünce alanında en köklü değişimlerin yaşandığı dönem olan XVIII. yüzyıl; değişmez kurallı dinsel inanışlara ve bunlardan kaynaklanan skolastik (dogmatik) düşünceye karşı; aklın, deneyimlerin, kuşku ve araştırmaların ön plana çıktığı çağ”ı konu alan bir kitap yazmamı istiyorlardı.
Bilindiği gibi, 18. yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkan ve her konuda akla öncelik tanıyan düşünce sistemine Aydınlanma, bu düşünce sisteminin etkisiyle bilim ve felsefede büyük gelişmelerin olduğu bu yeni döneme Aydınlanma Çağı denmiştir. Aydınlanma Çağı’nda “aklın kullanılması ile doğru bilgiye ulaşılabileceği” fikri temel alınmıştır.
Sağcılar, İslamcılar, postmodernler, Tıpkı AKP gibi, genel olarak aydınlanma düşünce ve hareketlerinden, özel olarak da “Aydınlanma Çağı”ndan nefret ederler.
***
Öneri sahiplerine, böyle bir kitabı ancak iki yılda yazabileceğimi, kalan ömrümün iki yılını bu işe ayıramayacağımı; kitabı yabancı bir yazardan çevirtebileceklerini söyledim ama telif bir kitap istiyorlarsa Prof. Dr. Afşar Timuçin’e başvurmalarını önerdim. Aradan bir süre geçti, bir arkadaşımın evinde Afşar Timuçin’in “Aydınlanma Yazıları” (Bulut Yayınları, Nisan 2018) adlı kitabını gördüm. Aradan altı ay geçmiş, okuduğum gazeteler ve kitap ekleri kitabın sözünü bile etmemişti. Bu da ülkemizin “Sürekli Aydınlanma” çağının dışında yaşadığının kanıtıydı.
***
Kitabın “Önyazı”sından “hayır için” birkaç alıntı yapacağım:
1- Aydınlanma bir sürekli devrim olgusudur ve bilincin kendine karşı giriştiği sürekli dönüşüm etkinliğinin bir anlatımıdır. Aydınlanmayı usun yönlendirdiği bir ilerleme bilinci olarak da görebiliriz. Us doğanın bize bir armağanıdır, bir yetidir, gerçekliği tanıma yetisidir, aynı zamanda anlama ve yargılama yetisidir. Bilinç onun bir ürünüdür. Descartes onu “iyi yargılama ve doğruyu yanlıştan ayırabilme gücü” olarak tanımlıyordu.
2- Sağlıklı bir eğitim öncelikle iyi düzenlenmiş bir bellek eğitiminin varlığını gerektirir. Eğitim ailede başlar. Bunun başka bir yolu yoktur: aile varlığı zorunlu olan bir toplum kurumudur. Ancak bellek eğitimi ailenin altından kalkabileceği bir iş değildir. Aile kötü bir eğitim ortamıdır. Orada genellikle eğitilmemiş insanlar eğitim işini yüklenirler ve bireyler duygu ve düşünce açısından ilk kötü deneylerini ve ilk ruhsal sarsıntılarını orada yaşarlar, böylece daha baştan yanlış bilinç oluşturmaya başlarlar.
3- Bellek eğitimi ancak okulda gerçekleştirilebilir. Ama çok zaman eğitim kuramlarının ve eğiticilerin de bellek eğitimi diye bir sorunu yoktur. Bellek eğitimine kavram eğitimi de diyebiliriz. Sağlam bellek doğru kavramlardan kurulmuş bellektir. Asıl sorun, yaşamsal önem taşıyan temel kavramların gerçekliğin şemasını temel alan bir sıradüzenine göre belleğe yerleştirilmesi ve kavram içeriklerinin gerçeğe uygun olmasıdır. Bunun için kavramın karşılığı olan gerçekliği tüm gelişim evreleri boyunca, özellikle tüm dönüşüm noktalarını göz önünde tutarak incelemek gibi biraz külfetli bir işi göze almak gerekir. Ayrıca eğitim programlarının buna göre düzenlenmiş olması, eğiticilerin buna göre yetiştirilmiş olması gerekir.
***