Adalar’dan bir dava gelir
Büyükada’da insan hakları örgütü üyelerinin, hak savunucularının kişisel ve veri güvenliği konusunda bir toplantı yaparken gözaltına alınıp tutuklanmaları tek başına çok şey...
Büyükada’da insan hakları örgütü üyelerinin, hak savunucularının kişisel ve veri güvenliği konusunda bir toplantı yaparken gözaltına alınıp tutuklanmaları tek başına çok şey anlatan bir durum.
25 Ekim’de “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” ve “silahlı terör örgütüne üyelik”ten yargılanacaklar. Sanıklar, insan haklarıyla ilgilenen herkesin bildiği kurumların yine bu konulara duyarlı kamuoyunun çoğunun tanıdığı kişiler.
Polis, iktidar medyasında çok acayip işlerin döndüğü, gizli kapaklı bir toplantı diye tasvir edilen buluşmayı, bir çevirmenin ihbarı sonucunda basmıştı. Bu çok gizli, inanılmaz işlerin çevrildiği toplantıdaki çevirmen oraya nasıl sızmıştı? İstihbarat teşkilatımızın ya da polisimizin seneler süren bir operasyonuyla mı? Hani filmlerden biliriz, her şeyini bırakıp mafyaya girip yükselerek örgütü içerden çökerten gizli polisler vardır.
Başta herhalde vaziyet budur dedim. Bir yandan da emniyetimizin filmlerdekine taş çıkartacak bir “enfiltrasyon” faaliyetinde bulunacak yetkinliğe ulaşmasıyla kıvanç duydum. Fakat kıvancım çok uzun sürmedi. Söz konusu muhbir vatandaş, toplantıyı düzenleyenler tarafından Çevirmenler Birliği aracılığıyla internetten buldukları tanımadıkları bir kimseymiş.
O vakit karşımızda dünyanın en geri zekâlı suç örgütü var demektir. Vatanı, milleti yıkmak için “üst akıl”la işbirliği yapacak kadar habis ve kararlı ancak gizli toplantılarına internetten tanımadıkları bir çevirmen çağıracak kadar da temyiz kudretini yitirmiş.
Önümüzde iki ihtimal var. Şayet bir suç olduğuna inanılıyorsa adli tıptan sanıkların akıl sağlığının yerinde olmadığına dair bir rapor almak. Zira bırakalım yetişkin ortalama zekâsını, biz aşağı mahalle çocukları olarak yukarı mahalledekilerle yapacağımız tüftüf sav...