Alternatif Nobel’in sebebi
Cumhuriyet’in Alternatif Nobel Ödülü’nü “ifade özgürlüğünün tehdit edildiği bir dönemde demokrasinin sesi” olduğu gerekçesiyle aldı. Ödül alındığında henüz...
Cumhuriyet’in Alternatif Nobel Ödülü’nü “ifade özgürlüğünün tehdit edildiği bir dönemde demokrasinin sesi” olduğu gerekçesiyle aldı. Ödül alındığında henüz gazetenin yönetici ve yazarları tutuklanmamıştı.
Herhalde, birileri ödülün gerekçesini haksız çıkarmayalım, Cumhuriyet ödülü alnının teriyle kazanmış olsun diye düşündü ki ödül verilmeden evvel tutuklamalar gerçekleşti. Alternatif Nobel’i alanlar, ödül töreni sonrası birkaç gün çeşitli panellerde yer alıp toplantılara katılıyor. Ben de dilim döndüğünce Cumhuriyet’in içinde bulunduğu durumu anlattım.
Cenevre Uluslararası Çalışmalar ve Kalkınma Enstitüsü’ndeki yoğun katılımlı panelde ise dünyanın halinden bahsettik. Özellikle Trump’ın seçilmesinden sonra pek revaçta olan “post-truth” yani gerçek sonrası denen dönem ve bunun medyadaki etkisi de konu başlıkları arasındaydı. Batı’nın yeni yeni uyandığı bu meselede Türkiye ve Rusya’nın daha tecrübeli olduğu ortada. Bu anlamda bu yeni dönemde öncü ülkelerden biri olduğumuz belli. Aslında gerçeklik sonrası denen ve yalan haberlerle bezeli bu yeni dönem çok da yeni değil. Gerçeklik sonrası denen bildiğimiz yalan. Bunların üzerine inşa edilen medyanın işlevi ise bildiğimiz propaganda. Sadece gelişen teknolojiyle yalan söylemenin ve propaganda yapmanın yöntemleri değişmiş durumda.
Böyle bir ortamda Cumhuriyet’in hedef alınması şaşırtıcı değil. Kamuoyunun üzerine komplo teorileri sarsılmaz gerçekler gibi boca edilir, yalanlarla halkın iradesi çarpıtılırken hakikati dillendiren en ufak bir sese bile tahammül yok. Cumhuriyet’e yapılan operasyon da yalana dayalı bir propagandaya dayanıyor. Gazeteye yönelik bu operasyonun savcısının Gülen örgütüne üyelikten müebbet hapisle yargılanıyor olduğunu anlatmak ise bir hayli güç oldu. Vaziyet o kadar tuhaf ve saçma ki anlaşılması için genelde bir iki defa tekrar etmek zorunda kaldım. Kamuya açık bu paneller haricinde Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, kimi siyasetçiler ile Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri’nin de dahil olduğu diplomatlarla görüşme imkânım oldu. Bu köşede ne söylüyorsam aynını tekrar ettim.
Hakikatin tarafında olmanın iyi yanı gizli kapaklı iş yapmak zorunda olmamak. Memleketimizin demokrasi mücadelesinde asıl görev bu memlekettekilere düşüyor. Cumhuriyet de bunun bilincinde ve özünde vatandaşlığın gereği olan bu görevi yerine getirmeye çalışıyor. Bu sebeple yurtdışındaki temaslar aşağılık komplekslilerinin eziklik ve külhanbeyliği arasında gidip gelen çalkantılı ruh halinden uzak bir şekilde gerçekleşiyor.
Dolayısıyla meslek örgütlerinin doğal olarak gösterdiği uluslararası dayanışma haricinde kimseden bir talebimiz olmadı.