Devletin yeniden inşası
Türkiye uzunca süredir travma üzerine travma yaşamakta. Doğup büyüdüğüm şehir Ankara’nın payına ise bu travmalardan belki de en fazlası düştü. Tren garı, Merasim Sokak, Kızılay intihar...
Türkiye uzunca süredir travma üzerine travma yaşamakta. Doğup büyüdüğüm şehir Ankara’nın payına ise bu travmalardan belki de en fazlası düştü. Tren garı, Merasim Sokak, Kızılay intihar saldırılarıyla şehir ardı ardına kalbinden vurulmuştu. 15 Temmuz’da ise iş, savaş uçaklarıyla bombalanmaya kadar vardı.
Dün, Cumhuriyet gazetesinden bir grupla CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’yla röportaj yapmaya giderken hem Ankara’nın hem de memleketin bu sarsıntıyı nasıl atlatacağını düşündüm. Zannederim bir süredir başka bir şey düşünen de yok. CHP Genel Merkezi’nde fazladan bir güvenlik tedbiri alınmışa benzemiyordu. Şehrin üzerine gündüz vakti çöken sessizlik, parti binası için de geçerliydi.
Kılıçdaroğlu’nun da içinden geçtiğimiz sarsıntının nasıl atlatılacağına kafa yorduğu belliydi. Temkinli ama kararlı bir tavırla karşılaştık. Bu tavır cevaplarına da yansıyor.
Bugün röportajı Cumhuriyet’te ayrıntılarıyla okuyabilirsiniz. Ancak altı çizilmesi gereken, Kılıçdaroğlu’nun darbe karşıtlığı kadar darbecilerle mücadelenin diktaya dönüşmesine imkân vermeme konusundaki kararlılığı. OHAL uygulamalarında hak ihlaline uğrayanlar için bir komisyon kuracaklarını ve ihlal iddialarını burada değerlendireceklerini söyledi. Bu kritik dönemeçte, en azından hak ihlalleri bakımından, muhalefetin demokratik denetim işlevini görmesi, demokrasi ve hukuk devletinin korunması için çok önemli.
Genelkurmay ve MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması konusundaysa, bu tarz konuların ayaküstü ve tek kişiye dayanarak çözülemeyeceğine inancını belirtti. CHP’nin, TSK’de reform tekliflerini içeren bir çalışma başlattığını söyledi. CHP, Taksim mitinginde “devletin yeniden inşası” fikrini ortaya atmıştı. Somut öneriler bu fikrin de gereği.
Kılıçdaroğlu, Gülenci oluşumun devlete sızmadığını, yerleştirildiğini söylüyor. Bu konuda iktidarı defalarca uyardıklarını da ısrarla belirtiyor. Devletin yeniden inşası meselesini liyakat üzerine temellendirmesini de buna bağlıyor. Dini ya da etnik sebeplerle kadrolaşmanın kurumları çökerttiğinin, devletin ancak güçlü kurumlarla ayakta durabileceğinin de özellikle üzerinde duruyor.