Düşman kardeşler
Referandum öncesi havanın hayır’dan yana dönmesiyle beraber bir uluslararası kriz bekleniyordu. İktidarın bir “milli mesele” peşinde kararsızları etrafına toplamaya niyetleneceği belliydi. Fakat hakkını...
Referandum öncesi havanın hayır’dan yana dönmesiyle beraber bir uluslararası kriz bekleniyordu. İktidarın bir “milli mesele” peşinde kararsızları etrafına toplamaya niyetleneceği belliydi. Fakat hakkını vermek gerek. Krizin Hollanda’yla çıkmasını beklemiyordum. Elbette, yükselen aşırı sağ ve Hollanda seçimlerinin hemen arifesinde bulunulmasının payı da krizin büyümesinde çok önemli.
Popülist, aşırı sağcı siyasetin bir Batılı bir de İslamcı versiyonunun karşı karşıya gelince ne kadar büyük bir gerginlik potansiyeli taşıdığı da böylece iyice anlaşıldı.
Aslında AKP’li siyasetçilerin Batı tarafından engellenmesi konusunda Batı’dan yana konum alan ve Türk siyasetçilerin Batılılar tarafından aşağılanmasından memnun olan bir tutumu vardı. Konu kendisini ilgilendirene kadar.
Dört sene önce Kılıçdaroğlu, Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup başkanı Swoboda ile tartışmıştı. Randevusu iptal edilmişti. Hatırlayalım neydi AKP’nin tepkisi. Bekir Bozdağ şöyle demişti: “Avrupa’da siyasetin iftira ve yalan üzerine bina edilemeyeceğini Kılıçdaroğlu görmüş oldu.” Cemil Çiçek ise daha da keyfini çıkararak “Böyle tepetaklak gelirsin, Türkiye’de ağlarsın.”
AKP kendini devlet olarak görüyor. Partiyle devlet birbirine karışınca da parti propagandası yapmaya devletin uçağıyla gidiliyor, parti propagandası Türk mevzuatında yasak olmasına rağmen dış temsilciliklerde yapılmak isteniyor, parti çıkarları Türkiye’nin milli çıkarı gibi sunuluyor.
Kendilerinin zamanında Kılıçdaroğlu’na söyledikleri unutuluyor. Sayın Erdoğan’ın Annan Planı zamanında Rauf Denktaş’ın Türkiye’de siyasi faaliyet göstermesine karşı çıkması hatırlanmıyor.