Seçime damgasını vuranlar
Bütün dünyada yükselen otoriter popülist iktidarların en önde koşanlarındanız. Bir süredir yaşadıklarımız, eşiğinde bulunduğumuz rejim değişikliği bu sebeple. Gelişmiş demokrasiler...
Bütün dünyada yükselen otoriter popülist iktidarların en önde koşanlarındanız. Bir süredir yaşadıklarımız, eşiğinde bulunduğumuz rejim değişikliği bu sebeple. Gelişmiş demokrasiler bir kriz içinde. Şayet eşitsizlik giderilmezse ve yeni teknolojik devrime uyum sağlanamazsa krizin daha da derinleşeceğini öngören çok.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk defa demokratik olmayan rejimlerin ürettiği zenginlik demokrasilerinkini yakaladı. Yani özgürlükçü demokrasinin refah ve zenginlik yaratmaktan kaynaklanan çekiciliği azalmakta. Elbette burada sorun demokrasi değil “alternatifi yok” diye özellikle 1980’lerden beri dayatılan ekonomi politikalarında.
Her durumda, demokrasiyi istediği durakta inilecek bir tramvay olarak değerlendiren cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’ın, otoriterlik bütün dünyada yükselirken demokrat bir yol tutturmayacağı belliydi.
Yaşadığımız her seçime damgasını vuran, otoriterliğin köklü bir şekilde tesis edilmesi çabası. Yani yürütmenin merkezileşmesi, yargının siyasallaşması, medyanın bastırılması, toplumun kutuplaştırılması ve devlet imkânlarının popülist otoriter rejime aktarılması.
Endişe edelim çünkü bu düzen iyiden iyiye kurumsallaşırsa, memleket uçuruma yuvarlanır. Ancak umutsuz da olmayalım. Dünyada bunları yaşayan tek ülke biz değiliz. ABD’den Hindistan’a, Macaristan’dan Filipinler’e dünyanın neredeyse her yerinde benzer tartışmalar var. Yine her yerde, eğitimli, genç ve şehirli toplum kesimlerinin bu gidişata direndiği gözlemleniyor. Bunlar aynı zamanda ülkelerini geleceğe taşıyacak kesimler. Eşitsizliğin giderildiği ve teknolojik gelişmelerin kamusal fayda için kullanıldığı yeni bir ekonomik düzen toplumun diğer kesimleriyle buluşmanın aracı.
Türkiye özelinde son dönemlerdeki seçimlere damgasını vuran bir başka konu ise Kürt meselesi. Dün...