Zamanımız var
Seçim sonucunda Kürt meselesi belirleyici oldu. Barış süreci karşılığında başkanlık elde edilmek üzere yürütülüyordu. HDP’nin 7 Haziran’da barajı, Erdoğan’ı başkan...
Seçim sonucunda Kürt meselesi belirleyici oldu. Barış süreci karşılığında başkanlık elde edilmek üzere yürütülüyordu. HDP’nin 7 Haziran’da barajı, Erdoğan’ı başkan yaptırmayacak şekilde aşması o hesabı bitirdi.
O günlerin sıcaklığında Yalçın Akdoğan, HDP’yi sürece ihanet etmekle suçladı. Sözleri şöyleydi: “Abdullah Öcalan bunları yakalasa her şeyi mahvettiniz diye kovalar.”
HDP, haziran ayında Meclis’e girerek AKP’nin anayasayı değiştirecek sayıda milletvekili kazanmasını engelledi. AKP ile koalisyona girmeyi reddederek, AKP’nin eksik milletvekillerini tamamlamayı da reddetti.
Partinin oy kaybından öncelikle “barış süreci” sorumlu tutuldu. Süreç, AKP’ye oy kazandırmıyor, “nankör” HDP de süreç karşılığında başkanlığı vermiyor.
Haziranda meydanlarda o kadar Kürtçe Kuran sallanmasına rağmen muhafazakâr Kürtler elde tutulamamıştı. Bir de üzerine milliyetçi oylar kaybedilmişti.
AKP, kendini ancak sağı alabildiğince kendi parti tabelası altında konsolide etmenin kurtaracağını hızla anladı.
Bunun yolu da MHP oylarını almaktı. MHP oylarını almanın yolu ise tekrar savaş düzenine geçmekti. Denediler, başardılar.
Saadet ve BBP seçmeni de 1 Kasım’da gönüllerindeki ikinci partiye oy vererek, küçük parti seçmeninin iki turlu seçim refleksini gösterdi.
Artan şiddet belli ki muhafazakâr Kürt seçmenin bir kısmının da AKP’ye dönmesine imkân sağladı.
Zaten sinyalleri gelmekte olan savaş politikası ise Suruç katliamı ve Demirtaş’ın “kirli bir olay” diye tanımladığı Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesinden sonra devreye girdi.