15 Temmuz anmaları ve davaları
Üç gün önce Türkiye’nin dört bir yanında 15 Temmuz anma toplantıları yapıldı. Şehitlerimizin aziz hatırasına dualar gönderildi, gazilerimizin teşekkür ve minnetle gönlü alındı...
Üç gün önce Türkiye’nin dört bir yanında 15 Temmuz anma toplantıları yapıldı. Şehitlerimizin aziz hatırasına dualar gönderildi, gazilerimizin teşekkür ve minnetle gönlü alındı, memleketin o gece ne tür bir bela atlattığının bir kez daha künhüne varıldı. Onbinlerce insan bir kez daha, çıkabilecek en gür sesle darbelere hayır dedi. Hatta yerinde bir zamanlamayla Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması kararı, 15 Temmuz’un ikinci yıldönümünde resmileşti.
Bu, darbeler tarihine sahip bir ülke için, sivil asker ilişkilerinin normalleştirilmesi yolunda atılmış en güçlü adımlardan biriydi. Zaten iki yıldır, “Sivil irade her yoldan saptığında onu ancak asker yola getirir ve getirmelidir” inanışını doğrulayan her uygulamayı çöpe atma yolunda adımlar atılıyordu. Şimdiye dek Harp Akademileri, askeri liseler ve ast subay hazırlama okulları kapatılmış, GATA ve diğer askeri hastaneler Sağlık Bakanlığı’na devredilmiş, Yüksek Askeri Şura’nın da yapısı değiştirilmişti. İşleyiş konusunda çeşitli endişe ve tartışmalar olmasına rağmen Genelkurmay ve Kuvvet Komutanlıkları’nın Savunma Bakanlığı’na bağlanması bu yoldaki son adım oldu.
Yani iki yıldır, Türkiye’de asker bir daha darbe yapamasın diye hemen bütün kanuni önlemler alındı, düzenlemeler yapıldı.
Peki aynı kararlılıkla darbeciler cezalandırıldı mı? Kanaatim hayır. Daha darbenin ilk günü, marketlere ve ATM’lere koşan kesim tarafından çıkarılan, “askerleri dövüp köprüden atmışlar” şeklindeki şaibe, o gece köprüde sabaha kadar silahsız vatandaşlara ateş etmiş askerlerin işlediği suç üstüne koruma kalkanı olmuş; aynı kişiler, köprüde o askerler tarafından şehit edilen 2’si polis 34 insanımızın acı akıbetinin değil, “dövülüp köprüden atılmış asker” ihtimalinin, söylentisinin peşine düşmüş, hedef şaşırtmıştı.
Ardından yargılamalar başlayınca da “hepsi birer ana kuzusu olan erler verilen emri yerine getirmek dışında ne yapabilirdi ki?” şeklindeki paratoner haline getirilmiş argümanla, kendi vatandaşına silah sıkarak katil olmuş askerlere kamuoyu nezdinde bir empati, şefkat, merhamet duygusu sağlandı. Bunu yapanlar da aynı kişilerdi, o gece ülkesinin değil, azığının derdine düşmüş olanlar…
Kamuoyunda yapılan bu tür zemin oluşturma faaliyetleri, görünen o ki mahkemeleri de etkiliyor. Geçtiğimiz hafta açıklanan 15 Temmuz Şehitler Köprüsü davası kararı da tam bu durumun göstergesi. Mahkeme, 72 sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verirken, 1 asteğmen ve 43 erin tüm suçlardan beraatini kararlaştırdı. O gece yani sabaha kadar vatandaşa ateş edenler, sırf emir eri oldukları gerekçesiyle serbest bırakıldı. Üstelik mahkeme salonundan marşlar söyleyerek çıkıp gittiler.