Akademi nasıl kurtulur?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz hafta Marmara Üniversitesi’nde katıldığı bir programda, akademide doktoradan sonra, kazananların direkt doçentliğe gidebilmeleri gerektiğini söyledi ve o gün...

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz hafta Marmara Üniversitesi’nde katıldığı bir programda, akademide doktoradan sonra, kazananların direkt doçentliğe gidebilmeleri gerektiğini söyledi ve o gün bugündür süren tartışma başlamış oldu. Cumhurbaşkanı’nın çağrısına göre, üniversitelerde yardımcı doçentlik kadrosu bypass edilmeli, doçentlik sınavı da şimdiye dek pek çok kez haksız karar ve uygulamalara neden olduğu için kaldırılabilmeli ya da hafifletilebilmeliydi. Bu konuda akademinin ne düşündüğüne geleceğim. Ama öncelikle, birkaç gün önce tasarı olarak YÖK tarafından Milli Eğitim Bakanlığı’na sunulan yeni yasa tasarısı önerisine bakmakta fayda var.

Yasa tasarısı önerisinde, yardımcı doçentlik kaldırılıyor, yerine ise “doktor öğretim görevlisi” adında bir kadro getiriliyor. Öneride, doçentliğe geçişte kolaylıkların sağlanması ve sözlü sınavın da kaldırılması öngörülüyor. Yüksek Öğretim Kurumu yani, yardımcı doçentliği ortadan kaldırmış olmakla birlikte yine de, doktorasını bitirmiş olduğu halde, doçentlikten önce biraz da olsa pişmesi gereken, lisans öğrencilerine ders vererek tecrübe kazanması lazım gelen akademi üyelerine, “doktor öğretim görevlisi” adlı bir kadro açarak zincirleme tecrübe birikimi olgusunu da atlamamış gibi gözüküyor.

Evet, Cumhurbaşkanı’nın ifade ettiği gibi, yardımcı doçent unvanı hem zorlama, hem yardımcı denilmek suretiyle başka bir akademik unvan tarafından belirlendiği için ikincil görüntüsü veriyordu, yani “doçentin yardımcısı” şeklindeki bir yanlış algı oluşturuyordu. Yeni tasarıya göre, bundan sonra üniversite kadrolarındaki öğretim üyeleri “doktor”, “doçent” ve “profesör” olarak tanımlanacak.

Yeni kadroda yer alacakların asıl işi ise, kendilerine “doktor öğretim görevlisi” dendiğine göre, benim tahminim odur ki, ders vermek olacak. Bir de mevcut sistemde yardımcı doçent kadrosu dışında “öğretim görevlisi” kadrosu var ki, bunlar öğretim üyesi statüsünde değil. ‘Doktor Öğretim Görevlisi’ ise öğretim üyesi statüsünde olacak. Dolayısıyla, hemen hemen aynı işi yapan yardımcı doçentlik ve öğretim üyesi kadroları da bu vesileyle birleştirilmiş oluyor –ki olumlu bir gelişme bu.   

Doçentliğe gelince, mevcut sistemde doçentlik başvuruları yabancı dil barajı, eser inceleme ve sözlü sınav olarak üç aşamada gerçekleştiriliyor. Sorun şu ki, sadece yabancı dil okuma becerisini ölçen YDS sınavını teknik öğrenerek geçebildiği halde, neredeyse hiç dil bilmeyen akademisyenlerle dolu üniversiteler. Bu sorunu aşmak için Milli Eğitim, yurtdışı lisansüstü bursları vererek durumu dengelemeye çalışıyor, ama bu da çok pahalı bir yatırım ve Türkiye’nin akademisyen ihtiyacını karşılayacak oranda öğrenciyi yurtdışında okutmak mümkün olmuyor; hem de tamamen şahsi kanaatimce lisans üstünü yurt dışında tamamlamanın –bu yazının konusu olmayan- bazı sakıncaları bulunuyor. Kaldı ki Milli Eğitim burslusu olabilmek, bu şartları taşıyan herkese nasip oluyor mudur, hiçbir fikrim yok. 

Konuya geri dönersek, mevcut durumda yukarıda anlattığım sorunlar varken ve dil bilen akademisyen sayısı amaçlanan rakamlara hiçbir zaman ulaşamamışken; bu çözülmesi gereken sorunumuz olarak ortada duruyorken; bir de doçentlik için yeterlilik dil puanını 65’ten, doktora yeterlilik için uygun olan 55 alt sınırına indirmek doğru karar olur mu emin değilim. Bilimsel çalışmalarımızı kendi dilimizde yapmak istiyorsak bile, nitelikli bir araştırma/makale ortaya koyabilmek için dahi çoğu İngilizce olan kaynakları taramak gerektiğini hepimiz biliyoruz, değil mi? Sonuç, her halükarda akademideki dil sorununun çözülmesi gerekiyor ve bunun yolu sorunu yok sayarak ortadan kaldırmaktan geçmiyor. 

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
“Keşke bir ömrü daha adasam bu yola” 04 Eylül 2019 | 281 Okunma “Başörtüsünü kitlelere yaymak için Rabbim’e dua ettim” 30 Ağustos 2019 | 2.597 Okunma Emine Bulut cinayetinin gösterdiği 28 Ağustos 2019 | 2.274 Okunma Yanan ormanlarımız 23 Ağustos 2019 | 169 Okunma Gençlerin göçü 16 Ağustos 2019 | 486 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar