Bush’un ölümü ve kötülük problemi
Türkiye’de Baba Bush olarak da bilinen George Herbert Walker Bush, geçtiğimiz Cuma günü 94 yaşında hayatını kaybetti. Bush, Amerika Birleşik Devletleri’nin 1989-1993 yılları arasında görev yapan 41....
Türkiye’de Baba Bush olarak da bilinen George Herbert Walker Bush, geçtiğimiz Cuma günü 94 yaşında hayatını kaybetti. Bush, Amerika Birleşik Devletleri’nin 1989-1993 yılları arasında görev yapan 41. Başkanı’ydı. Onun ölümünün ardından Türk kullanıcılar tarafından sosyal medyada “ateşi bol olsun”, “cehennemin dibine tek yön bilet”, “ateş seni çağırıyor” gibi yorumlar yapıldı, tepkiler gösterildi, zira Ortadoğu’nun bu günkü haline gelmesinde Oğul Bush kadar Baba’nın da sorumluluğu olduğu düşünülüyor.
Bu doğru, yani ABD’nin Ortadoğu’yu züccaciye dükkanına dalan fil gibi yıkıp devirmeye başlamasının tarihi Baba Bush’un başkanlığa gelişiyle aynı dönemdedir. Bir kez Ortadoğu’da kanın akmaya başladığı o zamandan bugüne de o kan hiç durmamıştır.
1990’da Panama’yı işgal ederek ülkenin defakto lideri Moreno’yu deviren, 1991’de Körfez Savaşı’nda dünyaya bir reality show izletir gibi bombaların sivillerin tepesine yağmasını izleten Baba Bush, kendisinden bir sonraki dönemde ABD Başkanı olacak oğluna ilham vermiş olacak ki, mahdumu kendisini aratmadı, hatta şahinlikte fersah fersah solladı.
11 Eylül saldırılarının ardından, o ünlü “ya bizdensin ya düşman” stratejisiyle Ortadoğu’ya dalan, Irak’ı ve Afganistan’ı işgal edip milyonlarca insanın ölmesine, pek çok ülkenin parçalanmasına ya da istikrarsızlaşmasına, büyük kitlesel göçlere zemin hazırlayan, Saddam’ın bir kurbanı boğazlar gibi asılmasına neden olan Oğul Bush’un yaptığı; sadece babasının kanlı geleneğini takip etmekti yani, daha fazlası değildi.
Zaten Baba Bush daha sonra verdiği bir röportajda oğlunun akıttığı kanın günahını, başkanın yardımcıları Donald Rumsfeld ve Dick Cheney’ye yıkacak ve kendisiyle oğlunun yaptığı savaşlar üzerine “Farklı savaşlar, farklı sebepler. Saddam gitti ve onunla birlikte bir sürü kötülük, şiddet ve berbat olaylar gitti” diyecekti. Yönettiği devletin kötülüğünden doğan ateş koskoca coğrafyayı yakmaya bugün bile devam ediyorken, başkalarının kötülüğünden bunca özgüvenle bahsedebilmek ilginç, değil mi?
Değil aslında. Korunma dersiniz, şiddetin temizlenmesi dersiniz, kötü tohumları yok etme dersiniz, yüzbinlerce sebep bulabilirsiniz ama yine de yaptığınız şeyin adı bellidir; kötülük. Baudrillard, kötülüğün çağımızda nereye gittiğini sorar ve ardından yine cevabı kendisi verir: “her yere”. O’na sorarsanız çağdaş kötülük biçimleri sonsuzdur ve kötülük yakamızı bırakmayan bütün viral ve terörist biçimlere bürünür. Ama gerçek anlamda terörist olur, ama mecaz anlamda; ama devlet terörü şeklinde belirir, ama başka şekilde. Baudrillard, bunun nedenini de, kötülükten söz etme olanağının kalmaması olarak açıklar.