FETÖ’den alınacak üç ders
FETÖ'nün darbe girişimi, Türkiye'de yaşayan herkesi, ama az ama çok etkiledi. Girişimin ekonomiye etkisi, ülkemizin “askeri darbeye maruz kalan Ortadoğu ülkesi” konumuna geriletilmesi gibi somut etkiler bir yana; uzun bir süredir...
FETÖ'nün darbe girişimi, Türkiye'de yaşayan herkesi, ama az ama çok etkiledi. Girişimin ekonomiye etkisi, ülkemizin “askeri darbeye maruz kalan Ortadoğu ülkesi” konumuna geriletilmesi gibi somut etkiler bir yana; uzun bir süredir sönümlenmiş bulunan “darbe” endişesi yeniden hortladı. Artık “sırada ne var”, “bundan sonra ne gelecek”, diye bakıyoruz… Koskoca ülke, şizofren olma ihtimali yüksek, acımasız, hırstan gözü dönmüş bir hayalci ihtiyarın yaptıklarının bedelini ödedi. Hayalci demekle olanları azımsamıyorum elbette, son üç yıldır cemaat görünümlü bu örgütün yaptıklarının tek tanımı vardı: terör.
Ülkece bedel ödedik yani. Bedel ise; vakti zamanında alınmamış ve pahalıya patlamış ders anlamına gelir…
Bu derslerden ilki; ordusuyla, bakanlıklarıyla, diğer devlet kurumlarıyla bürokrasinin, yani somut anlamıyla devletin; ne Kemalist dönemde, ne de demokratikleşme hamlelerinin yapıldığı AK Parti döneminde kendini koruyamamış olduğu gerçeği.
Bu ilginç, zira “iç düşman”, “dış düşman” ayrımlarını yapan devlet; “olması gerekenden fazla” dindar olanları; etnik ve dini inanış olarak farklı olanları, sözgelimi Kürt, Ermeni olanları, Hristiyanları sadece Türk Silahlı Kuvvetleri'nden değil, devletin hemen tüm birimlerinden itinayla uzak tuttuğu halde, FETÖ tarafından birkaç on yıl içinde ele geçirilmekten kurtulamadı.
Neden? Çünkü, Kemalist devlet için “görüntü”; üzerine kuruluş felsefesi inşa edilebilecek denli önemli bir faktördü. Osmanlı yıkılıp Cumhuriyet kurulduktan sonra ilk iş, halk; kadınların görüntüsü, erkeklerin görüntüsü, kurumların görüntüsü, yaşam tarzının görüntüsü üzerinden “modernleştirildi”. Kemalist devlet için görüntü o kadar önemliydi ki, kadını başörtülü olduğu için okulların kapısından geri çevirirken, başına örtü örtmesi gerekmediği halde örtülü kadınla aynı dünya görüşüne, inanışa, düşünceye mensup olan erkeği okula kabul ediyordu. Görüntü öylesine mühimdi ki; aynı partiye ve inanca mensup vekillerden Merve Kavakçı örtülü diye Meclis'ten kovulurken aynı Siyasi Parti'nin erkeklerinin Meclis'te bulunması sorun edilmiyordu. Yani “görüntü”, Kemalist devletin yumuşak karnıydı. Görüntü takıntısı on yıllar boyunca dindar kadınları mağdur etti. FETÖ ise, yüzyıllık bu yumuşak karnı keşfetti ve devletin korunma refleksini kılık değiştirerek etkisiz hale getirdi, rahatça içeri sızdı.
AK Parti dönemine gelince, demokrasi hamlelerinin yapıldığı, bunda kısmen başarılı da olunduğu bir dönemdi son 14 yıllık süreç. AK Parti FETÖ yapılanmasına iki nedenle alan açtı. Birincisi, dindarlıkları nedeniyle gadre uğrayanlar iktidara geldiklerinde hiçbir cemaatin ya da grubun dindarlıkları nedeniyle gadre uğramasını hakkaniyetli bulmadı. İkincisi, demokratikleşiyorduk. Demokrasi nasıl ki siyasal denetimin doğrudan doğruya halka ya da halkın seçtiklerine ait olduğu bir rejimin adıysa; bürokrasideki kadrolaşmalar da, önceki dönemin aksine sadece, kriterleri devlet tarafından belirlenmiş, hatta devlet tarafından üretilmiş elitlere değil; genele oranlarına göre farklı toplumsal gruplara eşit şekilde dağıtılmalıydı.