Güzel adamlar, erken vedalar
Sağcı siyasetçiler şöyle bilinirdi: Devlet, “gericilik” ya da “bölücülük”e karşı sinir uçları uyarıldığında uykusundan uyanmış bir dev gibi homurdanarak ayağa...
Sağcı siyasetçiler şöyle bilinirdi: Devlet, “gericilik” ya da “bölücülük”e karşı sinir uçları uyarıldığında uykusundan uyanmış bir dev gibi homurdanarak ayağa kalkıp, kitleleri hallaç pamuğu gibi atmaya başladığında, onlar pek ortalarda görünmezdi. Bu insanlar, devletin çarkı ağır ağır dönmeye başladıktan sonra, hakları bir bir askıya alınmaya başlayan Kürtlere ya da dindarlara yapılanları onaylamasalar bile susmayı tercih eder, hatta işler ciddiye bindiğinde devletten yana tavır alırlardı. Çünkü sağcılık, aynı zamanda devletçilik demekti; devletin hikmetinden sual etmemek anlamına gelirdi.
Dindar olan ve bunu kamusal alanda göstermekten imtina etmeyen siyasetçiler, mesela Erbakan ekolüne mensup olan herkes, yeri gelir bedel öderdi. Ama işte Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, hatta Demirel, toplumun ortak değerleri, alışkanlılıkları, öncelikleriyle sorunu olmayan bir gelenekten geliyor olmalarına rağmen, sözünü ettiğim devlet millet “çatışma”larında ya susmayı ve görünmez olmayı ya da devletten yana tavır koymayı tercih ederlerdi. Özal bile rejimin kurallarını, o kurallara açıktan savaş açarak değil, “şort giyerek asker denetlemek” gibi zararsız görünümlü eylemlerle, özelleştirme politikalarına eklemlediği özgürleştirme hamleleriyle kimseleri rahatsız etmeden esnetmeye çalışmıştı. Eh, rejim bekçilerinin gücü ve etkinliği göz önüne alındığında rahatça diyebiliriz ki, o dönem akıllıca olan da o yöntemdi.
Ama Hasan Celal Güzel, Erbakan geleneğine ya da İslamcı geleneğe mensup bir siyasetçi olmadığı halde, yıllar boyunca klasik sağ siyasetçi görüntüsünün sınırlarından çıkmadığı halde; haksızlığa, adaletsizliğe korkusuzca tepki koyan kişiliği ve “sağcılığı” anlama biçimiyle hayatı boyunca benzerlerinden çok farklı oldu.
Sözgelimi, herhangi bir sağcı siyasetçinin, 28 Şubat’ın en kudretli dönemlerinde, Müslümanları avlamak amacıyla kurulmuş olan Batı Çalışma Grubu’na karşı, ironik bir hamle yaparak Demokrasi Çalışma Grubu’nu kuracak kadar deli cesareti göstermesi beklenemezdi. Hasan Celal Güzel, Özal’ın kendisine taktığı adla “Tank Hasan” bunu yaptı.
28 Şubat’ı, “millî iradeye, milletin inanç ve değerlerine indirilmiş kalleşçe bir darbedir” şeklinde tanımlayan Hasan Celal Güzel, binlerce insanın kıyıma uğratıldığı darbe döneminde; 3 buçuk yılda 500 bin kilometre yol yaparak, bin 276 konferans vererek ve 10 binin üzerinde konuşma yaparak 28 Şubat darbesinin haksızlığını anlattı.
Kayseri’de yapılan insan hakları mitinginde, eski bir Milli Eğitim Bakanı olarak başörtülü kızların haklarını savunan Güzel, “Biz iktidara gelirsek, bunun hesabını soracağız sizden” dediği için “halkı isyana teşvik”ten Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesi gereğince 4 ay 26 gün hapse mahkûm oldu. Hasan Celal Güzel daha sonra bir röportajında hapse girmesine neden olan bu sözleri “Hayatımın en şerefli işi” sözleriyle anlattı. Güzel’in bu tavrı, 1999 yılında cezaevine girerken yaptığı, “Ömrümün sonuna kadar cezaevinde kalacağımı bilsem aynı görüşlerimi daha net bir şekilde ifade etmeye devam edeceğim, kimseden korkum yok” açıklamasına da yansıdı.