Mine Kırıkkanatgilleri neden ciddiye almalıyız?

Mine Kırıkkanat’ın sözlerini CHP’liler dışında kaale alan kimse var mıdır, bilmiyorum. Sadece cazgır üslubundan dolayı ne söylese irrite edici olmasından kaynaklanmıyor ama bu kaale almama durumu...

Mine Kırıkkanat’ın sözlerini CHP’liler dışında kaale alan kimse var mıdır, bilmiyorum. Sadece cazgır üslubundan dolayı ne söylese irrite edici olmasından kaynaklanmıyor ama bu kaale almama durumu, Kırıkkanat ve benzerlerinin sözlerinin altındaki kafa yapısına da uzun suredir aşinayız, hatta bu aşinalıktan bıkmış durumdayız. Dolayısıyla çoğu kişi Mine Kırıkkanat’ın komik değil ancak trajik olarak tanımlanabilecek hezeyanlı taklitlerine gülüp geçti. Hem zaten insan, başkalarının mağduriyetiyle alay ederken, nasıl olur da “ama şimdi de biz mağdur oluyoruz” seklinde bir cümle kurabilirdi ki? İnsanın, en azından lafının başıyla sonu arasında tutarlılık olması gerekmez miydi? Yani, sosyal medyada dönen “yıl olmuş 2018 hala Mine Kırıkkanat gibilerini ciddiye alanlar var” şeklindeki yorumlara katılmıyor değilim.

Yine de 16 yıldır iktidarda olan sınıfı, topyekun sosyolojisiyle, siyasetiyle intikamcı olmakla, kindarlıkla suçlayanların “hesap günü gelecek, biz de sizi mağdur edeceğiz, o havaalanının ismi de değişecek” gibi sopayı aba altından göstermeye bile tevessül etmeden açıkça söylemesi ilginç. Zira Mine Kırıkkanat ciddiye alınmaya değmez ama biliyoruz ki, bu kafa Sözcü kafası, biliyoruz ki o salonda bulunanlar arasında Uğur Dündar’ından Ayşenur Arslan’ına, Selin Sayek Böke’sinden bir salon dolusu seyircisine dek kimse farklı düşünmüyor. Bu, CHP’nin tamamını değilse de, kemik kısmını temsil eden kitle anlamına geliyor.

TV’de Uğur Dündar’ın sunduğu Halk Arenası programına katılan Cumhuriyet yazarı Mine Kırıkkanat ne demişti, önce onu hatırlayalım: “Kendileri neden şikâyet ediyorlardı? Bizim dinimizi yaşamamızı engellediler, camilerimizi ahıra cevirdiler, dua bile gizli gizli ediyorduk. Çocuklarımızı türbanlı diye okula almadılar. Amerikalara göndermek zorunda kaldık. Böyle demiyorlar mıydı? Dinlerini yaşatmamışız, efendim biz camileri kapatmışız, bazılarını ahır yapmışız, çocukların okumasına mani olmuşuz... Kim şimdi mağdur? Biz. O zaman bunun da bir hesap günü gelecek. Şimdi mağdur biziz. Biz de sizi mağdur edeceğiz elbette. Elbette o gün de gelecek... O havaalanının, sokakların ismi değişir.”

E hani rövanşist olan 16 yıldır hükümette olanlardı, bu 16 yıl içinde yetişe yetişe kindar nesiller yetişmişti? E hani korkuyordunuz? O kindar diye diye sindirilen nesiller içinden bugüne dek “biz de sizi mağdur edeceğiz, verdiğiniz isimleri geri alacağız” diyebilen çıkmadı, ama “korkuyoruz”cuların hukuken de sıkıntılı; düşmanlık eken, kin aşılayan, intikam büyüten cümleleri kurmaları en fazla “meczup” denilerek geçiştirildi. Nitekim Mine Kırıkkanat’a da yapılan bu oldu. Zira hukuken ciddiye alınsa değmez, alınmasa bu kez de yaptıkları her zamanki gibi yanlarına kar kalacak.

Üstelik Kırıkkanatgiller, “yapılan havaalanından daha iyisini yapacağız” demiyor, “yeni havaalanının adını Atatürk olarak değiştireceğiz” diyerek tehdit ediyor. Kırıkkanatgillerin kızdıkları şey Türkiye’nin neden daha hızlı kalkınmadığı değil, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın neden Ankara’da değil de İstanbul’da kutlandığı. Ufuk bu, muasır medeniyetler seviyesinden anlaşılan bu, modernleşmeden, ilericilikten, gericilikten, kalkınmadan, hizmetten, anlaşılan bu: sokak-cadde-havaalanı- isimleri, heykeller, başı açık öğrenciler... Seçmeli Arapça yerine mandolin dersi koydun, bir de İmam Hatipleri kaldırıp köy enstitülerini açtın mı tamamdır. Gerisi? Gerisi yok, bugüne kadar yapılanlar tersine çevrildiğinde amaç hasıl olmuş demektir.

CHP’nin genç kitlesi de aynı şekilde mi düşünüyor bilmiyorum. 40 yaş altı görece genç insanların hem zamanı, hem de sosyolojik gerçekleri tespit etmeye, analiz etmeye ve sorunlara çözüm üretmeye daha açık, daha hevesli ve meraklı olduklarını düşünmek istiyorum. Zira aksi takdirde, işimiz tıpkı şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da çok zor olacak demektir. Çünkü siyaset sosyolojisinin temel ilkesinde belirtildiği gibi, “bir ülkenin gerçek bir demokrasi olabilmesi için sadece seçim sisteminin demokratik olması, siyasi iktidarın ülkeyi demokrasiyle idare etmesi yeterli değildir. O ülkede, siyaset kurumunun sacayaklarından diğer ikisi olan muhalefet ve sivil toplumun da demokratik ilkelere saygı duyması, bu ilkeleri işletmesi şarttır. Aksi takdirde o ülkede demokrasi kötürüm kalmaya mahkumdur”.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
“Keşke bir ömrü daha adasam bu yola” 04 Eylül 2019 | 281 Okunma “Başörtüsünü kitlelere yaymak için Rabbim’e dua ettim” 30 Ağustos 2019 | 2.597 Okunma Emine Bulut cinayetinin gösterdiği 28 Ağustos 2019 | 2.274 Okunma Yanan ormanlarımız 23 Ağustos 2019 | 169 Okunma Gençlerin göçü 16 Ağustos 2019 | 486 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar