Tanzim meselesi

Meyve sebze pahalılığının önüne geçilemeyince hükümetin vatandaşa alternatif üretme amacıyla hayata geçirdiği Tanzim satışları bir süredir tartışılıyor. Çeşitli...

Meyve sebze pahalılığının önüne geçilemeyince hükümetin vatandaşa alternatif üretme amacıyla hayata geçirdiği Tanzim satışları bir süredir tartışılıyor. Çeşitli mecralarda, hele de sosyal medyada “devlet manavlık yapar mı?” şeklinde alaycı sözler sarfediliyor. Bunu diyenler de, 2010’lu yılların başında hükümeti “ülkeyi parsel parsel satıyorlar” argümanı üzerinden eleştiren anlı şanlı solcular. Bırakın Sümerbank, Et ve Balık Kurumu gibi görece eski özelleştirmeleri; muhalefet çevreleri daha geçtiğimiz yıl, Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesini neredeyse vatana ihanetle eş tutuyordu. Ne çabuk unuttuk.

Oysa, Tanzim fikrinin sebebi devletin serbest piyasaya müdahale etmek istemesi değil, vatandaşı serbest piyasanın açgözlü fırsatçılarından korumaya çalışmasıydı.

Bir süredir gündemimizde olan meyve sebze pahalılığına çeşitli açıklamalar getiriliyor; sözgelimi domatesin, patlıcanın, biberin yaz meyvesi olduğundan ve Şubat ayında bu ürünlerin pahalı olmasının normal olduğundan bahsediliyor; bu doğru. Ama 24 Haziran seçimlerine günler kala; 21 Mayıs 2018 ve 21 Haziran 2018 arasında, patates ve soğandaki fiyatları neredeyse ikiye katlayan pahalanmanın böylesi bir açıklaması yoktu. Tanzim satışı başlar başlamaz büyük market zincirlerinin fiyatlarındaki göze çarpar indirim de; “demek ki marketler fahiş fiyatlara satmadan da meyve sebzeden kâr edebiliyormuş” dedirtiyor. O halde yaz sebzesini kışın yemenin daha pahalı olacağını kabul etmekle birlikte, mevcut duruma bakıldığında bu ürünlerin tarladan alınıp market raflarına gelmesi aşamalarının bir yerlerinde aracıların fırsatçılık yaptığı akla geliyor.

Bu fırsatçılığın sebeplerini bilemem; komplo teorilerine savrulacak değilim; ama ilginç bulduğum bir durum var: Liberal devletin işi serbest piyasaya müdahale etmek değildir evet; ama aynı devletin serbet piyasaya müdahale etmeyeceğim diye piyasayı yükselten kabzımal ya da diğer aracıları eşiti sayıp onlara alternatif üretmesi ne derece doğrudur? Devlet, fırsatçıların yükselttiği piyasaya alternatif mi üretmeli, yoksa o piyasayı denetlemeli mi, gerektiğinde caydırıcı cezalarla vatandaşın cebine göz diken uyanıkları hizaya mı getirmeli? Vatandaşın sırtına binenleri cezalandırmak yerine onlara alternatif üretmek, devleti zaaf içinde göstermez mi?

Öteden bu yana, devletin en bilinen tanımı şudur: “devlet meşru şiddet kullanma hakkına sahip tek güçtür”. Peki, devlet bu şiddeti, yani denetleme ve gerektiğinde cezalandırmayı vatandaşlarını korumak için kullanmayacaksa, ne zaman kullanacak?

Günümüz dünyasında piyasaların denetlenmemesi gerektiğine, “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” ideolojisine inananlar çok, biliyorum; ama Türkiye olarak ABD’den daha liberal değiliz herhalde. Birleşik Devletler’de, 1930’larda başlayan ve tüm gelişmiş ülkeleri etkileyen Büyük Buhran’dan ancak ünlü ekonomist Keynes’in devletin kötü giden sektörlere gerektiğinde müdahale ve onları denetleme yetkisi tanıyan politikalarıyla çıkıldığını biliyor; 2008’deki Mortgage patlamasından sonra da, Keynes’in politikalarına dönüşün ABD medyasında ve siyaset kurumlarında uzun uzun tartışıldığını hatırlıyorum.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
“Keşke bir ömrü daha adasam bu yola” 04 Eylül 2019 | 281 Okunma “Başörtüsünü kitlelere yaymak için Rabbim’e dua ettim” 30 Ağustos 2019 | 2.597 Okunma Emine Bulut cinayetinin gösterdiği 28 Ağustos 2019 | 2.274 Okunma Yanan ormanlarımız 23 Ağustos 2019 | 169 Okunma Gençlerin göçü 16 Ağustos 2019 | 486 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar