Tarih tarafından kirletilmiş şehirler
Gündemde Kılıçdaroğlu'nun kanlı söylemi; yeni Başbakan adayı hakkında kulisler; Schengen'in kaldırılması için AB'den gelen açıklamalar; Kilis'in güvenliği konusunda Cumhurbaşkanı'nın...
Gündemde Kılıçdaroğlu'nun kanlı söylemi; yeni Başbakan adayı hakkında kulisler; Schengen'in kaldırılması için AB'den gelen açıklamalar; Kilis'in güvenliği konusunda Cumhurbaşkanı'nın sözleri ve elbette Suriye var.
Ama ben, dünyada trafiğin en yoğun olduğu şehirlerle ilgili haberdeyim. 2015 yılı trafik endeksi verileri derlenerek yapılan sıralamada İstanbul'un trafik yoğunluğunda Mexico City ve Bangkok'tan sonra üçüncü sırada yer aldığı haberinden bahsediyorum. Rio de Janerio'nun dördüncü olduğu listede Los Angeles ise onuncu sırayı almış. O listeye, neden gökdelenler arasına sıkışıp kalmış yollarına neredeyse kat çıkılacak duruma gelmiş olan New York değil de; “yayla gibi” tabir edilen geniş caddeleriyle Los Angeles girmiş bir fikrim yok… Ama zaten konu da bu değil.
Konu, listede Rio De Janeiro'yu görünce, aklıma gelen La Ville Radieuse adlı kitap ve o kitapta yazanlardan esinlenen mimarların yaptıkları…
Avrupa'daki aydınlanma sonrası kentleşme süreçleri ilginçtir. Ütopyacılar diye adlandırılan bir kısım mimarın görüşleri daha da ilginçtir…
Pozitivizmi mimariye tahvil edenler olarak tanımlayabileceğimiz bu insanlara göre, modern topluma “tarih tarafından kirletilmemiş” mekanlar gerekiyordu. Devrimci Fransa'nın gelecekteki başkenti Paris yerine sıfırdan inşa edilecek ve adına “özgürlük” denecek şehir olmalıydı. Bu şehir, kesin, ayrıntılı ve kapsamlı şekilde önceden planlanmalıydı. Yeni başkent, evrenselliğiyle zamanın ve mekanın otoritesine kafa tutmalıydı. Tabii ki Fransa'da hiçbir zaman böyle bir şehir inşa edilmedi; ama Brezilya'da Rio De Janeiro'nun yerine yeni bir başkent inşa edilerek, bu uçuk fikir denendi…