Terör ve komşunun huzuru
Geçtiğimiz hafta (13.11.2015) yazdığım “Avrupa'nın Mülteci Krizi ve Sebepleri” başlıklı yazıda Avrupa devletlerinin sığınmacıları kabul etmek istemediğini; bunun pek de ahlaki...
Geçtiğimiz hafta (13.11.2015) yazdığım “Avrupa'nın Mülteci Krizi ve Sebepleri” başlıklı yazıda Avrupa devletlerinin sığınmacıları kabul etmek istemediğini; bunun pek de ahlaki bulunamayacağını yazmıştım. Bunun sebebi “sterillik” kaygısıydı. Bu kaygı her daim, giderek yabancı düşmanlığına, giderek ırkçılığa evrilirdi.
Evet, ahlaki değildi, evet tarih boyunca üst üste konulmuş medeniyet değerlerine aykırıydı.
Ama vardı.
Tıpkı, ozon tabakasını delmek, atmosferi kirletmek ya da bazı hayvanların soyunun tükenmesine neden olmak gibiydi; evrensel biçimde mahkum edilmesine, neredeyse suç kabul edilmesine rağmen, etik bir öfkeyle reddedilmesine rağmen vardı.
Terör de öyle. Güvenlik modern toplumların birincil önceliği haline geldiğinden bu yana; terör en çok kınanan, telin ve nefret edilen bir huzur bozma, savaş ilan etme yöntemi haline gelse de var.
Son örneği Paris'te geçtiğimiz hafta vuku bulan ve DAEŞ tarafından üstlenilen terör de bütün dünyanın tepkisini çekmesine rağmen, ilk değildi ve görünen o ki, son da olmayacak.