Yeni bir karikatür krizinin gölgesinde bayram kutlamak
Bol siyasetli, bol tartışma ve atışmalı ama yine de inadına uhrevi, inadına huzurlu bir Ramazan’ı geride bıraktık. Bugün bayram, Müslümanların iki toplumsal sürur kaynağından biri, Ramazan Bayramı....
Bol siyasetli, bol tartışma ve atışmalı ama yine de inadına uhrevi, inadına huzurlu bir Ramazan’ı geride bıraktık. Bugün bayram, Müslümanların iki toplumsal sürur kaynağından biri, Ramazan Bayramı. Kutlu olsun, mübarek olsun; barış ve esenlik getirsin Müslüman coğrafyalara, ama en çok da dünyaya.
Barışa ve esenliğe ihtiyaç var sahiden, hele de Batılı ülkelerin, ırkçılığı bir üst levela taşıyan İslamofobik siyasetlerine bakınca, bu ihtiyaç şu bayram günü daha da görünür oluyor. Avrupa’da iktidarların her yıl giderek daha da derinleşen, yaygınlaşan ve normalleşen ırkçı politikaları dünyaya huzur vaat etmiyor; olsa olsa keder ve gözyaşı.
Biz bayram kutluyoruz yani, öte yanda İslamofobi büyüyor. Biz şu birkaç günü, kalbimiz ve ruhumuzla mesrur geçirelim diyoruz, hemen her gün dünyanın bir yerinde Müslümanlar ama toplu ama bireysel olarak, ayrımcılığa ve haksızlığa uğruyor, Peygamber nezdinde İslam’a ve kutsallarımıza saldırı törenleri düzenleniyor. Neden mi bahsediyorum, şundan: Biz, daha birkaç gün önce, Avusturya’da 7 camiinin kapatılacağı ve 40’a yakın imamın sınır dışı edileceği kararına tepki gösterirken, Hollanda’nın meşhur ırkçısı Geertz Wilders’ın parlamento binasında düzenlemek istediği Hz. Muhammed konulu karikatür yarışmasına izin çıktığı haberi düştü ajanslara.
Yeni bir karikatür krizinin, İslam Peygamberi’ne yöneltilecek yeni hakaretlerin sırada olduğunun göstergesi bu ve benzeri haberlerin gölgesinde, Allah’a bir ay boyunca ibadet etmenin mutluluğunu ağız tadıyla kutlamak nasıl mümkün olacak, bilmiyorum. Bildiğim, ırkçılığın bir bumerang olduğu ve ırkçılığa maruz kalandaki öfkeyi arttırarak -biz kabul edelim ya da etmeyelim-, dönüp sahibini mutlaka vurduğu. İlginç değil mi, Wilders’ın, ancak provokasyon anlamına gelecek, ancak Avrupa’ya bu ya da şu sebeple saldırmak isteyen fundamentalistler için yeni bir bahane anlamına gelecek “yarışma” fikrine onay veren kişi, Hollanda’nın Ulusal Güvenlik ve Terörle Mücadele Koordinatörüymüş.
Terörle böyle mi mücadele ediliyor, nefret söylemiyle düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırları nerede ayrışıyor sorularının cevabı elbette ortada; ama görünen o ki, İslamofobiyi besleyen politikalarla aşırı sağ seçmene göz kırparak ırkçılığın zeminini genişleten, bunu bir siyasi manivela haline getiren Avrupalı politikacıların, bu cevabı duymaya tahammülü yok. Zira, toplumun bazı kesimlerinde varolan öfkeyi, nefreti, kötülüğü ve düşmanlığı besleyerek, yaygınlaştırarak siyaset yapmak en kolayı.
Öte yandan İslamofobiyi normalleştirecek politikaları üretenlerin hatırlaması gereken şeyler var. Doğrudur, İslamofobinin ortaya çıkmasına ve Batı için ideolojik bir fenomen haline gelmesine neden olan şeyler var; ABD’deki 11 Eylül saldırıları, El Kaide, Boko Haram, Eş Şebab ve DAEŞ gibi terör örgütlerinin eylemleri gibi. Bu örgütler kendilerini İslam ile ilişkilendirerek hem binlerce masum insanı öldürdüler, hem de Batı’da önce İslam korkusunun, ardından İslam karşıtlığının büyümesine neden oldular.