Ekonomik bağımsızlık savaşında mukabil atağımız!
Bağlayıcı mahiyette böyle bir beyanda bulunmasam bile ekonomik bağımsızlığımızı, geçtiğimiz Pazartesi günü ibkaya yönelik gerçekleşen mukabil atağımız karşısında...
Bağlayıcı mahiyette böyle bir beyanda bulunmasam bile ekonomik bağımsızlığımızı, geçtiğimiz Pazartesi günü ibkaya yönelik gerçekleşen mukabil atağımız karşısında aynı konuya devam etmek ve halkımızın, en az siyasi ve kültürel bağımsızlığı kadar, ekonomik bağımsızlığına da sahip çıkması yolunda toplumsal kollektif şuurunun gelişip kökleşmesine katkı sunma yolunda aynı konuya devam etme zorunlu bir hal almıştır.
Peki ne değişti!
Değişen ahvale yönelik, Merkez Bankası’ndaki hisselerimizin %50’nin üzerine çıkmış olduğuna geçen hafta değinmiştik. Buna ilave olarak o meşum bloku, bizim bağımsızlığımızı ibkaya yönelik endişeye sevk eden en önemli gelişme, Savunma Sanayiisinde elde etmiş olduğumuz sonuçlar ve bu doğrultuda kendi kendimize yeterlilik ve gerektiğinde vatan savunmasında kulanacağımız silah ve mühimmatın temininde yerli üretimin tedarik oranının %85’leri geçmiş olmasıydı.
Artık ithal etmiyoruz, kendi silahımızı kendimiz yapmaya başladık. Bugün dünyada çok az ülke bilhassa savaş zamanında kendi silahını üretebilmektedir. İşte bunlardan biri de Türkiye’dir. Onlara göre değişen şey Savuna Sanayimizin gelişmesi ve muhtaç olduğumuz mühimmatı, araç ve gereci üretebilmede, hiç beklenmedik noktaya gelmemizdir. Bilhassa İHA’lar, SİHA’ların, TİHA’ların özellikle Karabağ semalarında ve farklı zeminlerde üretmiş olduğu başarı ve buna dayalı elde etmiş olduğumuz sonuçlar onları endişeye sevk etmiştir.
Üstelik Türkiye karayolu, demiryolu ağıyla bütün ülkeyi dantel dantel işleyip örmüş, gitmediği bir bucak, ulaşmadığı bir karış toprak koymamıştı. Ulaşım ağı bir ülkenin kan damarları meşabesindedir. Yollar aynen kılcal damarlar misali vücudun her bir noktasına kalbin aort kanalıyla pompaladığı canlılığı vücudun her tarafına taşıdığı gibi, yollarda gönlümüzün ürettiği sevgiyi, toplumsal ihtiyaç doğrultusunda emeğimizin ortaya koyduğu ürünleri yurdumuzun dört bir tarafına taşır. Kılcal damarların bir ağ misali ulaşıp beslemediği uzuv nasıl kangren olup kesilir atılırsa, yolların örüp sevgi ve emeğin ürettiği ürünlerle beslemediği vatan parçası da körelir, bütünden kopma noktasına gelir.
İşte Türkiye, 2002 Kasımdan bu yana 6100 km olan bölünmüş yollarını 31.000 küsür km’ye çıkarmak 2023 itibariyle otoban ağını 17.839 km’ye ulaştırmayı hedeflemekle, viyadük, tünel ve köprülerin uzunluğunu 700 km’nin üzerinde gerçekleştirmekle, gönülleri bütünleştirmiş, toplum fertlerinin birlik ve beraberliğini vatanın bölünmez bütünlüğünü pekiştirmiş, o meş’um ittifakın ve onların yerli işbirlikçilerinin hayal ve beklentileri doğrultusunda en ufak bir vatan parçasının kangren olmasına meydan vermemiştir.