Bir zamanlar Türkiye
Bu ülke, en büyük kaybını, içinde kanlı 1 Mayısların da olduğu ‘70’li yıllarda yaşadı. I. Dünya Harbi, 19. Asrın sonralarında doğanlar için nasıl ağır günler idiyse...
Bu ülke, en büyük kaybını, içinde kanlı 1 Mayısların da olduğu ‘70’li yıllarda yaşadı. I. Dünya Harbi, 19. Asrın sonralarında doğanlar için nasıl ağır günler idiyse, ‘70’ler de 20. Asrın ortalarında doğanalar için öylesine ağır günlerdi.
1968’de Paris’te başlayan gençlik hareketleri, kısa süre sonra bize de sıçramış, fakat oralarda bittiği hâlde Türkiye’de sağ-sol kavgasına dönmüştü. Bu bölünme, zaman içinde cemiyetin diğer kesimlerine de sirayet etti. Talebelerden sonra işçiler bölündü, öğretmenler bölündü, polis bölündü, sendikalar bölündü, memurlar bölündü… kurtarılmış bölge adıyla mahalleler, şehirler ve hatta aileler bölündü.
18 Aralık 1970’te DP/Demokratik Parti’nin kurulmasıyla iktidardaki AP/Adalet Partisi, kendi içinden ikiye ayrılmıştı. Sokaklar, meydanlar kan ve anarşi içindeydi. Aynı silahla sabah bir, akşam diğer görüşteki gençlerin öldürüldüğü çok seneler sonra fark edilecekti!..
12 Mart 1971’de hükûmete muhtıra verildi. Süleyman Demirel hükûmeti düştü. Yerine CHP’li Nihat Erim, partisinden istifa ettirilerek bir gecede tarafsız oldu ve adına partilerüstü ve teknokratlar hükûmeti denen kabineye ödünç Başbakan olarak verildi. Dünya Bankası’ndan da Atilla Karaosmanoğlu isminde bir başbakan yardımcısı gönderildi. Aynı hadise 1990’ların zor günlerinde de Bülent Ecevit hükûmetine yine aynı bankadan Kemal Derviş’in gönderilmesiyle tekrar edilecektir.