Eylül
"Cüce Şubat" derler; ağustos çok mu uzun? İkisi arasında topu topu üç gün fark var. Şubat, belki kısa ama ağustos, uzun gibi fakat kısa. Kısa değilmiş gibi yaşansa da kısa. Göz açıp...
"Cüce Şubat" derler; ağustos çok mu uzun? İkisi arasında topu topu üç gün fark var. Şubat, belki kısa ama ağustos, uzun gibi fakat kısa. Kısa değilmiş gibi yaşansa da kısa. Göz açıp kapayıncaya kadar tükeniyor. Ağustos, bir köprü. Onun 15’ini buldunuz mu, Eylül’ün kapısındasınız demektir.
Belki de ağustosun en işe yarar tarafı bu. Sizi eylüle kavuşturması.
Eylül, senenin en güzel mevsimlerinden biri.
Onda hem yazı, hem baharı yaşarsınız. Yeşil yapraklarla açan çiçeklerle sararan, seyri doyumsuz bakır çalığı yapraklar, artık aynı ağaçtadır. Aynı duvar üzerindedir, aynı yol kenarındadır. Yazın bitip eylülün başladığı bu döneme ‘güz’ denmiş, ‘sonbahar’ denmiş. Sonbaharın habercisi, dökülen sararmış yapraklar, işte o bakır çalığı renkler, hafiften çıkan rüzgâr, yumuşayan iklimdir.
Eylül, içinizden bir şeyleri alıp götürür gibi olur. Rüzgârın önünüz sıra sizden kaçırdığı solgun bir çınar yaprağı, hüznün habercisidir. Hüzün saadetin ikizidir. Hüznün sesini o rüzgârın serin ıslığında işitirsiniz. İki yakalı çınarların, iki yakalı at kestanelerinin, iki yakalı akasyaların akıp gittiği ulu yollarda, emeğin asma olarak boy attığı bağlarda... Sırtınızı bir ağaca yaslayıp da eylül düşüncelerine daldınız mı neler işitmezsiniz ki!
Eylül bir dönemeçtir. Eylül, bakır çalığı rengin adıdır.
Eylül, gençliğin dönemecidir. Bir genç için hayatın tadı haziran, temmuz, ağustostan çok belki de eylüldedir. Eylül, zamanı fethetmek için kale kapısından giriştir.
Eylül, bir yaşlı için de dönemeçtir. Onun için güzdür, batan güneştir. Elveda için sallanan mendildir.