Maaşlar, cep harçlığına döndü

Gelirleri itibarıyla cemiyet, üç kısma ayrılır. Üst gelir sınıfı, orta gelir sınıfı ve alt gelir sınıfı. Üst gelirliler, imkân bakımından zengin olsalar da sayı bakımından...

Gelirleri itibarıyla cemiyet, üç kısma ayrılır. Üst gelir sınıfı, orta gelir sınıfı ve alt gelir sınıfı. Üst gelirliler, imkân bakımından zengin olsalar da sayı bakımından küçük bir zümredir. Onların işlerini büyütme-küçültme, fırsat yakalama-kaçırma dışında geçim diye bir problemleri yoktur.
Geçim problemi, toplumu, milleti ayakta tutan orta sınıfla dişi-tırnağıyla yaşama mücadelesi veren alt sınıftır.
Maaşların cep harçlığına dönmesi keyfiyeti, bu iki sınıf için yani daha ziyade devlet veya bir şirkette çalışanlar; memur ve işçiler için mevzubahistir.
-Maaşlar, ne oldu da cep harçlığına döndü?
Ülkemize bu defa da döviz yoluyla ekonomik haçlı saldırısı başlayıp da dolar ve avro iki kat yukarıya yükselince TL yarı yarıya değer kaybetti. Esnaf ve benzerleri gibi hayatın her kesimi bundan zarar gördü ama en çok zarar görenler sabit gelirliler yani maaşla çalışanlar oldu.
Döviz, hükûmetin aldığı bütün tedbirlere ve vatandaşın da yaptığı olanca fedakârlığa rağmen olması gereken yere çekilemeyince aile bütçesini doğrudan alakadar eden hemen her zaruri harcama kalemine zamlar geldi ve geliyor. Maaşlar, böylece bir kere daha alım gücünü kaybetti, bir kere daha eridi.
Bugün hayat pahalılığı, enflasyon, on beş sene sonra yeniden gündemdedir. Çok maaşla çalışan, kredi kartının ancak asgari kısmını ödeyebiliyor, bu arada faize bulaşmanın vicdani azabını da yaşayarak borcu borçla kapatmaya uğraşarak hayatını idame ettirmeye gayret ediyor.
İnsan, devlet için değil; devlet, insan için vardır. Bunun gibi bir şirketi şirket yapan, sahip olduğu bina ve teçhizat değil, insan kaynağıdır. Şirketin bir aile, orada çalışanların da şirketin yani ailenin fertleri olarak görülmesi ve bunda samimi olunması olmazsa olmaz yüksek bir değerdir.
Bir cemiyet veya milletin başına gelecek en büyük tehlikelerden biri orta sınıfın erimesidir. Toplum, orta direğin yıkılmasıyla çok zenginler ve çok fakirlerden ibaret kalırsa ahlak, orada dikiş tutturamaz.
Maruz kaldığımız saldırı dalgaları karşısında devlete, hükûmete, işverene yani şirkete ve her vatandaşa yani tüketiciye mes’uliyyetler düşmektedir. Her birimiz, yiyip-içip israf etmemekle her şeyden önce dinen sorumluyuz. Çalışanın ay sonunu getirememe azabını devletin ve şirketin iliklerine kadar hissetmesi borcudur. Bunun gibi hangi kesimden olursa olsun israftan şiddetle kaçınmak ve ayağını yorganına göre uzatmak da vatandaşın borcudur. Kanaat gibi zenginlik olmayacağı sözü asırların mirasıdır.
Herkesin harcamalarında tasarruf edeceği kalemler mutlaka vardır. Çılgınca motosiklet veya araba kullanıp oluk gibi benzin tüketen gencin babası, muhtemelen petrol kuyusu sahibi değildir. Kredi kartıyla borçlanıp tatil yapmak da akıl kârı olmasa gerek. Senede on-on beş gün kullanılan yazlık evi, 350 gün gibi atıl tutmanın izahı hangi iktisadi bahiste vardır?
Bugün israf, desinler, özenti alıp başını gitmiştir. Cip sayısı trafikte hiç bu kadar çoğalmamıştı. Üstelik bunlar borçla satın alınmakta. Üstelik bunlar su gibi yakıt içmekte. Hâlbuki Türkiye’nin kendine yetecek petrol kaynağı yok. Elektriğin bile bir kısmını ithal ettiğimiz doğalgazı yakarak üretmekteyiz. Bu açıdan bakıldığında bazı camilerdeki devasa avizelerin yerli-yersiz saatlerde ışıl ışıl olması bile düşündürücüdür.
Bu çok zenginler, orta sınıf ve fakirler tasnifi bugüne mahsus değildir. Mazide de vardı. Ne var ki mazide merhamet, paylaşma ve diğerkamlık mevcuttu. Bayram gelince bütün mahalleye gelirdi. Şimdi mahalle kalmadı, bayram yapacaklar da sahillere taşınıyorlar. Biz, yalnızca komşusu açken tok uyumayan bir millet değildik. Bizim güzel hayatımızda çalışan evlat veya kardeş, işveren de baba, aile reisi görülürdü. Uzak hayatımızda sömürü olmadığı için grev de yoktu. Semtin zengini sadece kendi çocuklarını değil, konu-komşunun çocuklarını da sünnet ettirirdi, sadece kendi çocuklarını değil, mahalledeki evlenecek kızları ve oğlanları da evlendirirdi. Şimdiki gibi lüks otellerde bir sınıfın iştirak ettiği, israfın su gibi yaşandığı düğünler uzak hayatımızda yoktu, bu otellerdeki iftarlar da yoktu.
Bir devlet; cemiyet hayatı, fakiri, orta sınıfı zengini, ticari şirketi ve kurumlarıyla devlettir. Herkesin rüyadan uyanması gerekir. Maaşların cep harçlığına dönmesi, çalışanın ay sonunu getirememesi, tehlike çanlarının çalması demektir. 1978, 1994, 2001 krizlerini yaşamış bir insan olarak milletin 3 kiloluk tüpe, bir paket margarin yağına, bir litre benzine nasıl muhtaç olduğunu onlarca örneğiyle birlikte gördük.
Müteahhidin, tüccarın kredisini, vatandaşın kredi kartını ödeyememesi krize davetiyedir.
Maaş, cep harçlığına dönmüşse, bir vatandaş, ay sonunu getirememenin ızdırabında kıvranıyorsa; şirket yöneticisinin de devlet sorumlusunun da uykuyu, rahatı kendine mubah görmemesi gerekir.
YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUSUF TEKİN, DOĞRU SÖYLÜYOR!.. 21 Kasım 2024 | 458 Okunma HİPOKRAT ANDI! 19 Kasım 2024 | 75 Okunma KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ 16 Kasım 2024 | 59 Okunma AHISKA 14 Kasım 2024 | 148 Okunma GÖÇ SİYÂSETİMİZ ÜZERİNE DÜŞÜNMEK 12 Kasım 2024 | 48 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar