Psikolojik savaş

Başvekil Adnan Menderes’in Amerika’dan yardım alamayarak eli boş dönmesi üzerine İzmir Aliağa Rafinerisi, İskenderun Demir-Çelik Fabrikası gibi bazı teşebbüsleri hayata geçirmek maksadıyla...

Başvekil Adnan Menderes’in Amerika’dan yardım alamayarak eli boş dönmesi üzerine İzmir Aliağa Rafinerisi, İskenderun Demir-Çelik Fabrikası gibi bazı teşebbüsleri hayata geçirmek maksadıyla Moskova’nın kapısını çalmasını Londra-Washington güdümlü 27 Mayıs darbesinde canıyla ödemesi, 1963/64’te Rum ırkçıların, Kıbrıs’ta Türk evlerine bile girip vahşice kan dökmeleri üzerine Ankara, Kıbrıs’a çıkarma yapmaya niyetlenince ABD Başkanı Lyndon Jonhson’un Başbakan İsmet İnönü’ye yazdığı 5 Haziran 1964 günlü tehditnamesi,
20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’na karşı ABD’nin Türkiye’ye 15 yıl süren ağır bir ambargo uygulaması, Türkiye gençliğini Amerikan, İngiliz, Rus, İsrail istihbaratlarıyla ideolojilere bölerek 5 bin insanın ölmesiyle biten bir nevi iç harbe maruz kalmamız,
Aynı ve Almanların da dâhil olduğu ajan faaliyetlerinin iş birliğiyle PKK ve muhtelif terör örgütlerinin kurulup günümüze kadar beslenmesi, Kandil şer ocağının işletilmesi,
12 Eylül 1980 Darbesini yaptırması,
5 Nisan 1994 Ekonomik kriziyle yüksek faiz, fahiş döviz mecburiyetinin getirilmesi ve yüksek enflasyonun pekiştirilmesi, İngiliz ve İsrail istihbaratlarıyla birlikte 28 Şubat darbesinin tezgâhlanması, Fetullah Gülen’in 1999’da Pensilvanya’ya nakli,
Trump’ın da bizzat ikrar ettiği gibi Washington’un  CIA ve Pentagon özelinde FETÖ/PDY 15 Temmuz darbe teşebbüsü ihanetinin üst aklı olması… Bunlar, ABD’nin bize karşı bizzat veya şerikleriyle  birlikte yaptığı yahut yaptırdığı darbe, tehdit, sokak çatışması, iktisadi kuşatma... gibi politik, askerî ve iktisadi müdahalelerdir.
70 yıllık şu tabloya bakanlar, “geriye ne kalmış ki?” demekten kendilerini alamazlar.
Bu sıraladıklarımızın evvelindeki seyir şudur:
ABD, 1945’te SSCB’ye karşı diğer süper güç olur ve aynı sene “Millî Şef” unvanlı reis-i cumhur İsmet İnönü’ye baskı yaparak Türkiye’nin II. Meşrutiyet’le başlayan 23 Temmuz 1908-29 Ekim 1923 arasındaki çok partili hayatından sonra yeniden demokratik hayata geçmesine vesile olmuş ve milletimizden teşekkür almıştır. Aslında bu bir “Türk Baharıdır”. Böyle olduğu 18 Aralık 2010’da başlayan “Arap Baharı”yla anlaşılacak ve fakat söz konusu hareket, bahara değil felakete yol açacaktır.
Bir de 1947 Tarihli “Marshall Planı” ve buna dayanan “Marshall Yardımı” meselesi vardır. Diğer 5 devletle birlikte 1948-51 arasında Türk hükûmetine de verilen bu yardımla asfalt yollar açılmıştır. Böylece borçlu millet, borç veren taraftan otomobil satın alarak bu yollardan geçecektir. Hadise bundan ibaret değildir ama dediğimiz, esasa dair bir gerçektir.
Aynı büyük tasarımın parçaları olsa da Amerikan Kolejleri, “Barış Gönüllüsü” denen istihbaratçı öğretmenler, hatta süttozu bile sürecin içinde vardır ama ayrı bahislerdir…
İşte dünya sahnesine çıktığı 1945’ten, Rahip Brunson ihtilafının yaşandığı 26 Temmuz 2018’e kadarki Türkiye-ABD ilişkileri geçmişi… ABD’nin 19. Asır evvelinde yanımızda bir ağırlığı yoktur. O dönemlerde Amerikan bahriyesi, ancak Cezayir eyaletimizin başındaki “Dayı” unvanlı idarecimize “haraç” denen vergiyi ödeyerek Akdeniz’e geçip burada gemi dolaştırabilmekteydi.
Bunları bilmeden Donald Trump ile yardımcısı Mike Pence’in Türk adaletinin Andrew Brunson ile alakalı kararı üzerine tehdit savurmaları sağlıklı biçimde yorumlanamaz.
Muhatabımız, bugün Türk halkı için, ne manda taraftarı Amerikan sevdalıları gözündeki muhip ve ne de komünistlerin “kahrolsun!” diye andıkları Amerika’dır.
Adı geçen, bir devlettir; bize veya bir başkasına karşı her türlü dostluk ve düşmanlığında öncelik kendi devlet ve vatandaşının çıkarıdır. Bunu anlamamak olmaz. Ancak onun da bizi anlamaması kabul edilemez. Tehdit ve dayatma bu iklimde sökmez!
Bilindiği gibi Beyazsaray, ısrarla içerideki papazın bırakılmasını talep etmiş, Ankara da her defasında konunun Türk yargısının takdirinde olduğunu, yargıya karışamayacağını ifade etmiştir.
Mezkûr rahibin dosyasında PKK ve FETÖ terör örgütleriyle iş birliği yaptığına dair deliller vardır. Türk vatandaşının kanaatine göre sanık, bir inanç adamı değil, bu maske altında sinsi bir ajandır. Ne var ki dost ve o da her ne demekse stratejik müttefikimiz ABD, bu sanığın salıverilmesi konusunda yalvar-yakardır. O sökmeyince bu defa çirkin bir yola girmiştir.
Oysa aynı devlet yahut hükûmet, FETÖ mevzuunda duymaz ve görmezdir. Hâl bu iken sözde rahip veya papaz yahut kibarlaştırdıkları unvanla “pastör” Brunson, demir parmaklıklar arkasından tahliye edilerek ev hapsine alındı. Bu iki hayat arasında dünya kadar fark vardır.
Beyazsaray, bu gelişme üzerine teşekkür edip “bunu, müsbet bir adım olarak kabul ediyor ve bir sonraki celsede beraatini de bekliyoruz” diyeceğine malum tehditleri savurmuştur. Bu laflara göre Türkiye’ye müeyyideler tatbik edilebilir ve mesela kredi kuruluşları, Türkiye’nin kredisini kesebilirmiş.
Tehdidin zamanlaması dikkat çekicidir. Türkiye Cumhurbaşkanı, BRICS toplantısında Rus ve Çin devlet reisleriyle olanlar başta olmak üzere gayet verimli görüşmeler yaparken bu tehditler işitilmiştir.
Washington’un bu meseledeki esas derdi malum rahip olmasa gerek. Hatta onun içeride bulunması Ankara’ya baskı yapmaya vesile olduğu için işlerine bile geliyordur. Amerika’nın derdi, Türkiye’nin Moskova, Pekin sıcak gelişmelerinden başka BRICS üyeliğinin ufukta görünmesidir.
Washington, biraz yeni zamanlar Türkiyesi dersine çalışmalıdır. Bırakınız bugünü; Turgut Özal bile ta 35 sene önce ABD’li muhataplarına “Biz yardım istemiyor, alışveriş yapmak istiyoruz!” Demişti. Süttozu, devri de evet; darbe zamanı da bitti.
Hiç şaşırılmasın, Türkiye, NATO mensubiyetiyle AB adaylığını muhafaza ederek Şanghay İşbirliği Teşkilatı’nda da yer alabilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu mücadeleye “psikolojik savaş” demesi doğru bir tariftir. Ve savaşın asra yakın geçmişi vardır. Keza Türkiye’nin bir yere göbeğinden bağlı olmadığı da  doğrudur.
Bilinsin ki; Rusya, Çin, Hindistan ve Brezilya ile iş birliği yaptığımız gibi Güney Afrika, Venezuela ve gerekirse Küba ile de çalışabiliriz…
YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUSUF TEKİN, DOĞRU SÖYLÜYOR!.. 21 Kasım 2024 | 445 Okunma HİPOKRAT ANDI! 19 Kasım 2024 | 75 Okunma KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ 16 Kasım 2024 | 59 Okunma AHISKA 14 Kasım 2024 | 146 Okunma GÖÇ SİYÂSETİMİZ ÜZERİNE DÜŞÜNMEK 12 Kasım 2024 | 48 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar