Sandıktan istikbale

Bugün artık seçmen yaşına erişmiş çok kimse, o günleri hatırlamaz; olgun yaştaki çok kimseyse bugün gibi hatırlar: 12-13 yıl kadar önceydi; Tayyip Erdoğan Başbakan, AK Parti de Hükûmetti ama...

Bugün artık seçmen yaşına erişmiş çok kimse, o günleri hatırlamaz; olgun yaştaki çok kimseyse bugün gibi hatırlar:
12-13 yıl kadar önceydi; Tayyip Erdoğan Başbakan, AK Parti de Hükûmetti ama 27 Mayıs’la inşa edilen, 12 Mart’la yenilenen, 12 Eylül’le güçlendirilen, 28 Şubat’la azgınlaşan vesayet unsurları, o gün de işbaşındaki tek parti hükûmetine rağmen buyurgan bir şımarıklıkla kendilerini iktidara ortak; ondan da ötesi iktidarın üstünde görerek bağlı oldukları merkezlerden aldıkları talimatla bir defa daha iktidarı şekillendirme peşindeydiler.
O şımarık unsurlardan biri ve en fazla gürültü çıkartanı, “matbuat” diye yola çıkan, “basın” diye devam eden “medya” olduğunda fütursuzlaşan, manşetler, ana haberler ve kalemlerdi. Yabancılaşmış bu sözde aydınlar, her darbenin alkışçısıydı. Millet, hür tercihiyle AK Parti’yi 2002 sonunda işbaşına getirmişti. Millet, beş yıl boyunca kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyerek vakarını bozmamış, 3 Kasım 2002’de 28 Şubat cunta darbesine karşı Anadolu İhtilalini gerçekleştirmişti. Ne var ki her birinin kökü farklı bir veya birkaç devletin başkentinde olan vesayet unsurları tam 42 yıldır, devletin bütün ana mekanizmalarına öylesine nüfuz etmiş ve onları öylesine baskı altına almışlardı ki demokrasi, rey, sandık, seçmen, vatandaşın serbest iradesi bu gergedan derisinden sert vesayet yapısı önünde çaresiz kalıyordu.
AK Parti’nin, Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde 27 Nisan 2007 e-Muhtırasının önünde cesaretle dikilmesinden sonradır ki medya, yargı, sermaye, bir kısım odalar, bir kısım yabancı sefaretler, kendine cemaat diyen örgüt şeklinde uzayıp giden vesayet unsurlarına karşı mücadele daha bir görünerek hâkimiyet, millî iradenin eline geçer oldu. 15 Temmuz, her ne kadar 2016’da olmuşsa da mücadelenin başlangıcı 27 Nisan e-Muhtırasına cevap verilen 28 Nisan 2007’dir.
İşte o vesayet ceberutluğunun, medya taşeronluğunun sürdüğü günlerde Başbakan Tayyip Erdoğan, Ankara’ya topladığı valilere halktan kopuk yaşamamalarını, halk ile iç içe olmalarını, onların dertlerini dinlemelerini, kamyona binip ihtiyaç sahibi vatandaşlara kömür dağıtmalarını söyledi.
Aman Allahım! Bu nasıl sözdü?! Bir vali kamyonun sürücü mahalline binecek ve şehre küstüm mahallelerde, gecekondu muhitlerinde işçilerle birlikte evlere kömür dağıtacak, toz-toprak içinde onlara nezaret edecekti?
Manşetler, ana haberler, kalemler harekete geçti. Linç yapılıyor, alay ediliyordu. Çünkü o vakte dek bir vali tipi vardı. O vali tipini; Tek Parti iktidarının sembol isimlerinden Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın “bu millete komünizm lazımsa onu da biz getiririz!” sözü bir portre olarak çizmekteydi. Vali yarı memur, yarı hükümdar bir edadaydı. Yapı elbette bu değildi ama algı daha fazlasıydı. Şimdi Başbakan, kalkmış “devlet benim!” kibrindeki bu zümreye ne diyor, hangi talimatı veriyordu?
YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUSUF TEKİN, DOĞRU SÖYLÜYOR!.. 21 Kasım 2024 | 418 Okunma HİPOKRAT ANDI! 19 Kasım 2024 | 74 Okunma KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ 16 Kasım 2024 | 59 Okunma AHISKA 14 Kasım 2024 | 146 Okunma GÖÇ SİYÂSETİMİZ ÜZERİNE DÜŞÜNMEK 12 Kasım 2024 | 47 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar