STRATEJİK AMA TUHAF BİR ORTAKLIK!
25 Temmuz 2018 günü Afrika’nın güneyinde Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Cenubi Afrika’nın azası oldukları BRİCS zirvesi yapılıyordu. Güney Afrika’da icra edilen zirveye İİT/İslam...
25 Temmuz 2018 günü Afrika’nın güneyinde Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Cenubi Afrika’nın azası oldukları BRİCS zirvesi yapılıyordu. Güney Afrika’da icra edilen zirveye İİT/İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanı Türkiye de davet edilmişti. Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir hey’etle birlikte temsil etmekteydi.
Aynı gün Afrika’nın kuzeyinde bir başka zirve daha vardı. “Dış Rumlar Zirvesi” adlı bu toplantı da Kıbrıs Rum bölgesindeydi.
Aynı tarihte İzmir’de de ses getirecek bir olay yaşandı. Dede Korkut olsa “kara dinli kâfir” diye söz edeceği Amerikalı papaz Brunson, cezaevinden salınarak ev hapsine alınıyordu...
Şimdi buradan geriye doğru gitmek gerektir:
Sanık Andrew Brunson’ın tahliyesini çok isteyen Amerikan Başkanı Donald Trump, yardımcısı Mike Pence ile Senato, minnetlerini dile getirecekleri yerde Türkiye’nin kuvvetler ayrılığı esasıyla idare edilen bir hukuk devleti olduğu keyfiyetini bir yana iterek müeyyide tehditleri savurdular.
Ankara, üstüne Evanjelist taassubun kara gölgesi düşmüş Washington yönetimine casusluk suçundan muhakeme edilen papazın tahliyesine dair bir taahhüdde bulunmamıştı. Hâl bu olunca da şunu demiştiniz, bunu yaptınız gibisinden bir itirazları olamazdı.
Bilindiği gibi bu öfkenin tezahürü, BRİCS Zirvesi sürerken, Türkiye Cumhurbaşkanı da zirvedeki liderlerle görüşmeler yaparken meydana gelmişti.
Bu tezahür yahut bulantı elbette tesadüf değildi. Sanık papaz sadece bahane ve ancak malzemeydi. Saklı gerçeğin böyle olduğunun isbatı, Kıbrıs’ın Rum tarafındaki eş zamanlı zirvedir. Cüceler dansını andırır bu sözde zirve, dış Rumlar için toplanmıştır. Fakat iştirakçilere bakınca maksadın farklı olduğu anlaşılmaktadır. İsrail, Mısır ve Amerikan “süfera”sının Rum diasporasıyla ne alakası olabilir? Orada hangi kelin perçeminden tutacaklardı? Larry King, vaktiyle canlı yayında Mr. Trump’ın saçından tutarak şöyle bir silkelemiş ve kâkülün peruk olmadığı anlaşılmıştı.
Dış Rumlar Zirvesi’nde belki ecnebi memleketlerdeki Rumlarla ilgili birkaç cümle edildikten sonra baklalar dil altından çıkmaya başlamış. Önce İsrail Büyükelçisi Aammy Ravel konuşmuş; daha doğrusu gürlediğini vehmetmiş. Gürleme evhamındaki bu diplomat, sanmış olmalı ki sözleri üzerine Ankara’yı titreme sarmıştır. Cehalet örneği lakırdıları şöyle:
-Türk tehditleri sebebiyle İsrail’in askerî müdahale zorunda kalmamasını temenni ederim!
Bizim Deli Dumrul olsaydı bu korkutucu sözler üzerine “Aman bre! Yapma; bahtına düştüm; evde ak saçlı anam var!” derdi.
Bay sefirin “Türk tehditleri” diye gevelediği, Kıbrıs Rum idaresinin Akdeniz’de başına buyruk olarak doğalgaz aramaya kalkışmasına Türkiye’nin “Bir dakika hemşehrim; nasıl bir rüya gördün ki böyle erkenden yayan yapıldak yollara düşmüşsün? Yoksa mahallenin kabadayısı sen misin?” vari hesap sormasıdır.
İsrailli elçi böyle konuşur da Sisi’nin adamı durur mu? Mai Taha da tahta at üstünde kılıç sallarcasına “gerekirse Türkiye’ye karşı askerî güç kullanmaktan çekinmeyecekleri” tehdidini savurmuş.
Her iki civan delikanlıya, delikanlılıkta onlardan beri kalmayan Amerikalı “sefir-i kebiresi” Kathkeen Doherty “Türkiye’nin Rumlara gösterdiği tavır kabul edilemez!” diye gayet okkalı bir laf etmiş. E; herhâlde! Koca süper gücün temsilcisi on dirhem ağırlığında konuşmayacaktı.
Belki ayrıca izah etmeye gerek yok ama görünen o ki bütün bunlar, Evanjelist kara bulutlar altındaki işini bilmez Amerikan yönetiminin tertipleridir. Bir tarafta Türkiye düşmanı PYD/YPG ile canciğer kuzu sarması stratejik dostluklar, beri tarafta malum papaz vesilesiyle açılan yaylım ateş, Kıbrıs’ta sahne oyunu ve beri tarafta da askerî üst rütbeli zevatla Ankara’ya ziyaret yapılması.
Bir stratejik ortaklık yüzde şu kadar düşmanlık bu kadar dostluk üzerine kurulmaz.
Ancak; bir şüphemiz de var. Bu Ankara da az hin değil hani? Adı geçen sanığı niye başka gün değil de şu zirvelerin icra edildiği günde saldı?
Tesadüf, olduğu düşünülemez.
Tesadüf değil, kimin dilinin altında ne bakla varsa çıkartsın; kimin eteğinde ne taş varsa döksün diye.
Evliya Çelebi olsaydı şöyle derdi:
-Ankara’ya hezar Aferin!
Evliya Çelebi üstadımız namına Ankara’yı tebrik ederiz ki Türkiye’nin Payitahtı artık oyun kurucu olarak dosta emniyet vermekte, düşmana korku salmaktadır.
YUSUF TEKİN, DOĞRU SÖYLÜYOR!..
21 Kasım 2024 | 446 Okunma
HİPOKRAT ANDI!
19 Kasım 2024 | 75 Okunma
KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ
16 Kasım 2024 | 59 Okunma
AHISKA
14 Kasım 2024 | 146 Okunma
GÖÇ SİYÂSETİMİZ ÜZERİNE DÜŞÜNMEK
12 Kasım 2024 | 48 Okunma
TÜM YAZILARI