Batılı insan iftiracıdır
Biz, Batıyı kendisi nasılsa öyle değil de, biz onu nasıl kabul ediyorsak öyle biliyoruz.O, Hristiyanlığı benimsemiş görünmesine rağmen Hristiyan olamamış fakat Hristiyanlığı kendi ırkçı...
Biz, Batıyı kendisi nasılsa öyle değil de, biz onu nasıl kabul ediyorsak öyle biliyoruz.
O, Hristiyanlığı benimsemiş görünmesine rağmen Hristiyan olamamış fakat Hristiyanlığı kendi ırkçı, ayrımcı, köleci, sınıflı toplum telakkisine dönüştürmeye çalışmıştır.
Bu özellikleri onun iç ve dış sömürüye dayalı sütunlar üzerine kurulu bir uygarlık inşa etmesini sonuçlamıştır. Bütün çıkar ilişkileri aynı sütunların (ırkçı, ayrımcı, köleci, sınıflı) üzerine kurulu mekanizma ile işlemektedir. Bu sütunlardan biri çekilirse bina çöker. Bu nedenle Batı kültürünün kendine dönük iyileştirme çabaları kısır ve sonuçsuz kalmaya hükümlüdür.
Onun kayda değer bir başka özelliği şudur: bu uygarlık özeleştiri yapamaz. Özeleştiri kendinin dışına çıkmayı gerektirir, oysa Batı kültürüne mensup birey kendi kültürünün dışına çıkmaya güç yetiremez. Kendine dışardan bakmayı başaramaz.
Batıda tolerans fikrinin geliştiği ve yüzyıllar öncesinden bu alanda bir deneyim sahibi olduğu fikri ezbere söylenip duruyor. Aslında Batıda tolerans fikri de gelişmiş değildir. Batı dünyasında geliştiği söylenen tolerans fikri ancak kendi iç dinamiklerinin dairesel döngüsü içinde bir yürürlüğe sahiptir. Kilise mensupları olsun, kilise dışında kalanlar olsun ancak kendi aralarında tolerans sahibi olabilir. O da bir oranda... O oran, o tolerans oranı, toleransın dozu neyse o kadardır... O dozun kaçtığı noktada ortada ne tolerans kalır, ne tahammül...
Afrika’ya veya Asya’ya giren Avrupalı bu ülkelerin ahalisinin insan olduğunu aklına bile getirmez. Orada yaşayan insanların da acıkabileceğini, susayabileceğini, aile ilişkileri olabileceğini düşünmez. Çünkü onları insan olarak görmez ve kabul etmez. Onlar nesnedir. İnsan değil...