Kaçan balığı kovalamak ya da statükocunun hali
Politikada öngörülebilecek şartlar, şartı öngörenin inisiyatifi dâhilinde bulunmuş olmalıdır. Onun inisiyatifini aşan hususlarda öngörülen şart boşboğazlıktan öte bir anlam...
Politikada öngörülebilecek şartlar, şartı öngörenin inisiyatifi dâhilinde bulunmuş olmalıdır. Onun inisiyatifini aşan hususlarda öngörülen şart boşboğazlıktan öte bir anlam taşımaz.
Bunun tersi de doğru: öngörülen şart, aynı zamanda muhatabın da kabul edilebilirlik sınırı içinde olmalıdır.
Böylece politikada öngörülen şartların tarafların inisiyatifinin sınırı içinde olmasının zorunlu olduğunu söylemiş oluyoruz.
Ebu Cehil’e İslâm teklif edildiğinde, o, kendisinin peygamberliğinin kabul edilmesi şartıyla Allah Resulü’ne biat edebileceğini beyan etmişti. Fakat ileri sürdüğü şartın kabul edilebilir olup olmadığını hesaba katmıyordu. O, öne sürdüğü şartın Allah Resulü tarafından kabul edilebilir olduğunu sanıyordu. Peygamber Efendimiz, Ebu Cehil’e defalarca müracaat etmiş, her defasında karşı taraftan aynı şartın ileri sürülmesiyle karşılaşmıştı. Kendisine söylenen: “Sana peygamberlik sunmak benim yetkim dâhilinde değildir; onu Allah takdir ediyor. Kaldı ki, benden sonra peygamber gelmeyecek” cümlesini Ebu Cehil’in anlaması mümkün olmuyordu.
İmdi, Ebu Cehil’in ıskaladığı husus, Allah Resulü’nün kendisiyle aynı düzlemde yer aldığını zannetmesidir. O, Allah Resulü’nün teklifini kabul ettiği takdirde bile “cahiliye düzeni”nin devam edeceği vehmini taşıyordu. Farklı bir düzleme geçiş yapacağını aklından geçirmiyordu. Eski kabile rekabetinin, kişisel çekişmelerin, kan davalarının devam ettiği bir düzlemde O’nun peygamberliğini kabul ettiği takdirde halen elinde bulundurduğunu sandığı avantajları elinden kaçıracağı tasavvuruyla olaya bakıyordu. O kafa yapısıyla da inadı elden bırakmıyordu.
Bu yüzden yeni gerçekliği dışardan gözlemleme fırsatını kullanması imkân dâhilinde bulunmuyordu. Böyle olunca sağlıklı bir politika geliştirmesi de imkân dışı kalıyordu.