Tuzakçı ya da sahtekâr
Bugün yeni bir yazı yazmaya “üşendim”. Bizim, ilk baskısı 1999 yılında yapılmış olan “Yüzler” kitabımızdaki “Tuzakçı” başlıklı yazımızı...
Bugün yeni bir yazı yazmaya “üşendim”. Bizim, ilk baskısı 1999 yılında yapılmış olan “Yüzler” kitabımızdaki “Tuzakçı” başlıklı yazımızı alıntılamakla yetinmek istiyorum.
Yazının ilk kısmında kısaca tuzakçının kim olduğu anlatılıyor. Şöyle:
Avcının avcı olmayanı tuzak kurar. Şöyle de söylenebilir: birisi tuzak kurarak avlanıyorsa o kimse avlanmaktan başka bir iş yapmış olur.
Tuzakçı (veya aynı şey demek olan hileci) şöyle biridir: onun önünde av vardır, fakat o, avını yakalamak için kendine her şeyi, tuzağı, pusuyu (her tür hileyi) mubah kılmıştır. Ancak böyle olunca yapılan eylem avcılık olmaktan çıkar; kuralsız, keyfî ve daha açık söylersek kalleşçe, kancıkça bir eylem biçimine dönüşmüş olur. Tuzakçı avıyla yüzleşmekten kaçındığı gibi, kendisiyle de yüzleşmek istemez. Avına savunma hakkı tanımayan biri kendini savunamayacağını, bilinçaltından da olsa, bilir. Onun kendini savunması da kalleşçe, kancıkça, sinsice olur: kendisi tuzak kurmuş değil de, tuzağa düşürülmüş gibi davranır.
Yazı şöyle devam ediyor:
Tuzakçı başarının ardında koşar. Fakat hedefi gerçek bir başarı değildir: başarılı görünmesi yeterlidir ona: başarılı görünmek, yalnızca böyle görünebilmek, onun için başarının ta kendisidir. Bu nedenle mesaisinin belki tamamını “başarılı görünmek” için harcar. Belki böyle bir mesainin yarısı “gerçek başarının” elde edilebilmesi için yeterli olabilirdi. Fakat tuzakçı bu yoldan ve belki farkına varmadan kendini de bir tuzağın içine sokar. Çünkü onun için belki de gerçek bir başarı elde etmek için çaba sarf etmek enayilik sayılır. Tuzaksa kolay bir yoldur! Tuzak kuran gerçekleştirmediği bir başarıyı olmuş gibi göstermenin sevdasındadır. Hak etmediği bir başarıyı hakkıymış gibi gösterebilirse, bu onun başarısıdır. Hak etmediği başarıyı onun sananlar tuzakçının nezdinde enayilerdir. Bu yüzden de dünyada kendinden başka herkes enayi durumunda bulunur: bir açıkgöz varsa, o da kendisidir.