Almanya referandumda ‘hayır’ mührünü eline alınca
Olağandışı bir durum söz konusu. Kuraldışı, ahlakdışı da diyebiliriz. Ama iki dost ülke ilişkileri açısından bakıldığı zaman sadece bu kavramlarla değil, düşmanlıkla da...
Olağandışı bir durum söz konusu. Kuraldışı, ahlakdışı da diyebiliriz. Ama iki dost ülke ilişkileri açısından bakıldığı zaman sadece bu kavramlarla değil, düşmanlıkla da tanımlayabileceğimiz bir atmosfer gözleniyor.
Almanya ile son dönemde yaşanan ve Alman tarafınca kontrollü bir şekilde tırmandırılan süreçten bahsediyorum.
Sadece Almanya değil elbette söz konusu olan.
Almanya'nın işaret fişeğini attığı ve diğer Avrupa Birliği ülkelerinin de izlemesi muhtemel bir politikanın izleridir yaşadıklarımız.
Son olarak bakanlarımızın Almanya'da düzenlemeyi planladıkları salon toplantılarına katılmalarının engellenmesi ile devam eden bir zincir gündemde. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi'nin katılacakları salon toplantıları iptal edildi. Benzeri bir karar Hollanda'dan da geldi. Avusturya'nın da bu çerçevede bir karar alması yakındır.
Zira, Avrupa Birliği içindeki Alman parantezi artık düşmanlığını saklama gereği duymadan adım atıyor.
Bu politikanın başlangıç noktası 15 Temmuz olarak alınabilir. Daha önceki bildik gelişmelerde, Türkiye'nin terörle mücadelesinde yalnız bırakılması söz konusu iken, 15 Temmuz'dan bu yana Türkiye'ye yeni bir cephe açılması ile karşı karşıyayız.
Sanki darbenin başarısız olması, demokrasinin galip gelmesi ve bu sonucu Türk milletinin demokrasiye bağlılığıyla elde etmesi Almanya'yı üzmüş gibi görünüyor.
Almanya özelinde Avrupa ülkelerinin büyük bir kısmının darbenin alt edilmesinden hayal kırıklığına uğradığı sonucuna varabiliriz darbeden bu yana bu ülkelerin izledikleri politikalara bakacak olursak. Kınama mesajlarının ve ziyaretlerin günler hatta haftalar sonra geldiğini hatırlayalım. Avrupa ve ABD basınındaki darbecilerin sırtını sıvazlayan algı operasyonlarına burada girmiyorum bile.